Merkez Bankası ne yapmaya çalışıyor?

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Merkez Bankası senenin son günü başlatmış olduğu satım yönünde döviz müdahelesine bu hafta da devam ediyor. Konuyla ilgili haberler MB'nın ilk 3 günde 5 milyar doların üzerinde bir satış yaptığı yönünde. Müdaheleden bir gün önce 2.195 civarında bulunan döviz sepeti yazıyı yazdığım şu sıralarda 2.153 seviyelerine gerilemiş vaziyette. Yani, Türk Lirası yoğun müdahelelere rağmen ancak %1.9 kadar değerlenmiş bulunuyor.

Merkez Bankası konuyla ilgili yaptığı açıklamada %10'un üzerine çıkmış bulunan enflasyonun "beklentilerden önce" düşürülmesi ve ikincil enflasyonist etkilerin sınırlanması amacıyla döviz kurunda iktisadi temellerden kopuk hareketlere izin vermeyeceğini belirtti. Bunun için de Merkez kuru düşürerek enflasyonu kontrol altına almaya çalışmakta. Ancak açıklamadaki can alıcı ifade "iktisadi temellerden kopuk hareketler" ifadesidir. Gerçekten de TL'nin devaluasyonu iktisadi temellerden kopuk bir hareket midir, yoksa bizatihi iktisadi temellerdeki gelişmelerden mi kaynaklanmaktadır?

Merkez Bankası gerek sattığı dövizler karşısında piyasaya yeteri kadar TL vermeyerek (tam sterilizasyon yapmayarak), gerekse de fonlama kanalını değiştirerek ek parasal sıkılaştırmaya gitmekte. Böylece, ayın 28'ine kadar ortalamada %8 civarında olan bankaların fonlama maliyeti %12.5 seviyesine çıkmış durumda. Merkez "Ek parasal sıkılaştırmanın güçlü, etkili ve geçici olması esastır. Uygulamanın süresi enflasyon görünümünü etkileyen ana unsurlardaki düzelmenin hızına bağlı olarak değişebilecektir." beyanıyla sıkılaştırmanın daha uzunca bir süre devam edeceğinin de işaretini vermiş bulunuyor. Bu şartlar altında, bankaların maliyet artışlarını kredi faizlerine yansıtmaları kaçınılmaz olacaktır. (Sn. Başçı haftabaşında yaptığı sunumda Ekim'de başlayan parasal sıkılaştırma sonrasında bankaların kredi faizlerinde 3 puan kadar artış olduğunu göstermekteydi. Bugünden sonra 3-4 puan daha artış olması şaşırtıcı olmayacak.)

Sonuçta, dolambaçlı yollardan da olsa MB piyasa faizlerini artırarak bozulmuş olan döviz dengesini 2 yoldan tesis etmeye çalışmakta: Birincisi artan faizlerin sıcak para girişini sağlaması, ikincisi ise artan faizlerin ekonomik aktiviteyi daraltması. Ancak, iki yolda da ciddi bazı problemler mevcut. Şu anda likidite endişeleri, başta Avrupa bankaları olmak üzere tüm finansal kuruluşların en öncelikli kaygısı durumunda. Bu şartlar altında kimse "Türkiye'de kısa vadeli faizler yükseldi, haydi oraya yatırım yapalım" falan demez. Hele bir de, 6-7 milyar dolarlık müdaheleye rağmen döviz kurunun pek de kafasını aşağıya eğmediğini, ve de bu sene için bile %7-8 gibi bir cari açık oranının beklendiğini görünce hiç demez. (Aksine, Merkez döviz sattıkça, "aman bu fırsat bir daha gelmez, düşük kurdan çıkalım" gibi bir tepki de oluşabilir, ki korkarım son günlerde böyle bir gelişme yaşanmakta.)

Faizlerin yükselmesi sonucu ekonomik aktivitenin daralması ve böylece de ithalatın ve de döviz talebinin azalması konusuna gelirsek. Öncelikle MB ekonomik aktivitede önemli bir daralma başladığını iddia etse de, açıkçası veriler henüz bu iddiayı destekler nitelikte değil. Siz bakmayın bazı yorumcuların sadece Kasım ayı dış ticaret rakamlarına bakarak "boğanın başı döndü, iç talep zayıfladı, bundan sonra dış ticaret açığı ve dolayısıyla cari açık azalacak" demesine. Öncelikle ihracat tarafında reel bir büyüme söz konusu değil. (Zaten Avrupa'da hüküm süren şartlar altında böyle bir şey olsaydı gerçekten de şaşırtıcı olurdu.) TİM geçici rakamları ihracatın Aralık ayında sadece %4.5 arttığını göstermekte. İthalatın ise artış hızında bir azalma gözlemleniyor, ancak bu da hiç yeterli değil. Kasım'da %8.8 artmış bulunan ithalat Aralık'ta hiç artmasa bile dış ticaret açığımız Kasım'a göre %9 artarak 8.2 milyar dolara çıkmış olacak. Üstelik, bu sene Dünya ekonomisinin ortalama büyüme hızında yavaşlama beklenmesine karşın petrol fiyatlarının (özellikle jeo-politik sebeplerle) yüksek seyredeceği öngörülüyor. (Bu noktada Türkiye'nin petrol ithalatı faturasını hatırlatmama gerek yok sanırım.) 

Peki, bugüne kadarki sıkılaştırma yeteri kadar etkili olmadı (ki zaten MB başlattığı ek sıkılaştırma ile bunu zımnen kabul etmekte), bugünden sonra etkili olmayacak mı? Evet, olabilir ama para politikası tedbirleri etkilerini zaman içinde gösterdiği için, MB ne kadar esnek davranmaya çalışırsa çalışsın, bu işin maalesef ince ayarı yok. Bu sefer de, gerek (Türkiye şartlarına göre) aşırı borçlanmış olan tüketiciler, gerekse de son dönemde yatırım harcamalarını fazla iyimser projeksiyonlara dayalı olarak aşırı artırmış olan şirketler hem iç talebin, hem de dış talebin daralmasıyla zor duruma düşebilirler. Biz de birdenbire kendimizi ciddi bir resesyon ortamı içinde buluverebiliriz.

Tüm yazılarını göster