Ekim ayı, biz kadınlar için önemli bir yere sahip. Çünkü bu ay, kadınların korkulu rüyalarından biri olan meme kanseri farkındalık ayı. Meme kanseri, dünya çapındaki yıllık kanser vakalarının %12,5’ini oluşturuyor ve bu da onu dünyadaki en yaygın kanser haline getiriyor.
Ve biliyor musunuz 40 yaş altı erken yaşta meme kanseri görülme sıklığı sıralamasında Avrupa ülkeleri arasında Türkiye 1. sırada. Ne kadar korkutucu bir birincilik değil mi? O yüzden de meme kanserine ilişkin farkındalık ve bilinç geliştirmek ülkemiz için oldukça hayati bir mesele. Çünkü riskleri azaltma yolları öğreterek, erken teşhis ve tedaviyi ülkemizdeki her kadın için mümkün kılarak kadınları koruyabilir, ölüm oranlarını düşürebilir ve yaşam sürelerini uzatabiliriz.
Bir kadın olarak kendi taşıdığım risk nedeniyle her altı ayda bir kontrole gitmek, o sonuçları beklemek, dua etmek, sonuç temiz gelince hem güzel habere hem de bu kontrolleri yapmam gerektiğine dair bilince ve yaptıracak imkânlara sahip olmaya şükretmek döngüsü ile yaşıyorum. Ama biliyorum ki her kadın bu bilinçte değil ve imkânları da buna yetmiyor.
Böylesi geniş kitleleri etkileyen hayati bir konu ile mücadele yolu elbette uzun ve zorlu bir yol. Devletlerin, kamusal sağlık kuruluşlarının ve sivil toplum örgütlerinin önderliği de elbette çok kritik ama tek başına yeterli değil. Mümkün olan her yolla daha fazla kadına ulaşmak ve daha fazla kadının hayatını kurtarmak zorundayız.
İşte tam da bu nedenle özel sektör kurum ve markalarının da hem finansal desteklerine hem de paydaşlara ulaşabilme uzmanlıklarına ciddi şekilde ihtiyacımız var. Yani bu konuda gerçek bir etki yaratabilmek için herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Ama buradaki kritik mesele, konunun gündem yaratabilme gücünün cazibesi ile bir kerelik göstermelik destekler veren ve hemen ardından kurum ya da marka için yeteri kadar tanıtım faydası yaratıldığını hissettikleri noktada bir sonraki gündemin peşinde koşmaya başlayan şirketlerin gerçek etki yaratamayacağını anlamamız gerektiği.
Meme kanseri gibi bir konuda bıkmadan, usanmadan ve etki alanını sürekli geliştirerek emek verilmesi gerekiyor. Bu emeği içselleştirerek bir kurumsal amaç haline dönüştürenleri de kutlayarak desteklemeyi taşıdığım risk nedeniyle sürekli bu endişe ile yaşayıp düzenli kontrolden geçmek zorunda olan bir kadın olarak çok önemsiyorum.
Ve bu yüzden de meme kanseri farkındalık ayında, bir gün ya da birkaç ay için değil; tam 11 yıldır sürdürdüğü Pembe Kurdele projesi ile kadınları meme sağlığı konusunda bilinçlendirmeye ve erken teşhisin önemine vurgu yapmaya devam eden Nestle Nesfit’e gönülden müteşekkirim. Tabii aynı zamanda bu projenin iş ortağı MEMEDER’e ve projeye destek veren Migros’a da...
Konu benim için de ve tüm kadınlar için de bu kadar hassas olduğundan yıllardır devam eden bu projenin nasıl bir etki yarattığını öğrenmek istedim. Ve Nestlé Kahvaltılık Gevrekler İş Birimi Genel Müdürü Burçin Alev Ekşi’ye gerçekten kadınlara umut olabilecek nasıl bir etki yarattıklarını sordum. Bugüne kadar 60 bine yakın kadının meme sağlığı kontrolüne, 9 bine yakın kadında erken teşhisine ve 271 kadının tedavisine destek olduklarına dair verileri aldığımda da iyi ki bu konuyu bir amaç haline getirmişler diye düşündüm.
MEMEDER Kurucusu ve Onursal Başkanı’nın Önemli Hatırlatması
Prof. Dr. Vahit Özmen, meme kanseri farkındalık ve bilincini yaratmaya ve erken teşhis/ tedavi için çok geniş bir eko-sistemi harekete geçirmeye ömrünü adamış bir bilim insanı. Ve meme kanserinden yaşanan kayıpları azaltmanın sadece kadını korumak olmadığının özellikle altını çiziyor. Onun, ”bir kadının sağlığı aynı zamanda ailesinin, toplumun ve geleceğin sağlığıdır” sözleri bu meseleyi neden önemsememiz gerektiğinin en güzel özeti diye düşünüyorum.
Bir kadınsanız ve bu yazıyı okuyorsanız lütfen kendinizi, çocuğunuzu ve ailenizi düşünün ve gerekli kontrolleri düzenli olarak yaptırın. Eğer bir erkekseniz lütfen ailenizdeki, çevrenizdeki kadınları korumak için onlara hatırlatın.
Hep birlikte mücadele edersek başarabiliriz…