Mektuplar, ah o mektuplar...

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

Her taşınma, bir toparlanma, bir tasniftir... İki evi birleştirip de Selamiçeşme'ye gelirken başlattığım bu süreç, hâlâ da devam ediyor. Dün gece, geç saatlerde bir valiz dolusu mektup buldum kütüphanede eşinirken. En erkeni otuz yıl öncesine giden sararmış kâğıtlardı önce... Eski kokan o kâğıtları karıştırdıkça, dökülen tozlar yıldızlara dönüşmeye başladı. O mutlu, güzel günlere yolculuğa çağırıyorlardı beni. Hiç direnmedim, atladım üzerlerine o yıldızların, e-postaların olmadığı yıllara gittim. Tanrım, ne kadar sıcak, ne denli içtenmişiz... Bir ayrılık sonrası mektubu ve ondan çok daha önceki lise yıllarından tertemiz aşk sözcüklerini defalarca okudum...

Karların yağdığı, bembeyaza dönüşmüş Fatih Camii'nin tenha avlusunda, sabahın o alaca saatlerinde ayak seslerimizin kardaki gıcırtılarını dinleyerek yürüdüğümüz küçük sevgilimi, yıllar sonra düşündüm Portofino'lu mektubunu okurken...

Ve O... Birlikte, elele, her şeyi hiçe sayarak caddelere atladığımız... Entelektüelliği de aşkı da aynı anda paylaşabildiğim o ender kadını. Zorunlu ayrılığımızdan sonra ve daima sevgi ve saygıyla kucaklamayı bileni:

"Devamlı sana yazıyorum, daha doğrusu seninle çok konuşuyorum, ama her şey kafamda kalıyor. Kâğıt herhalde beri korkutuyor. Bugün kendimi zorluyorum yoksa hiçbir zaman yazamayacağım...

Ama ne yazabilirim? Yeni bir ülkedeyim... Gerçekten bana öyle geliyor, özellikle televizyonu seyrederken. Herkes daha çok serbest konuşuyor ve davranıyor. Kravatsız Bakanlar konuşuyorlar, sanatçılar, deli  insanlar geliyorlar. Sağcılar için herhalde... Yakında tam dejenere olacak. Tabii çok seviniyorum ve Türkiye'yi düşünüyorum. Buradaki olaylar orada düşünülemez. İmkânsız ve iki ülke arasında kalıyorum, çok güzel ve çok zor bir durum.

Buradaki insanlar bana fazla getiremiyorlar. Bundan sıkışıyorum. Zaten onlar gibi hiçbir zaman olmadım ve şimdi, aramızdaki mesafe daha çok büyüttü. Tek güzel dostum var: S.... Bugün beni ziyaret edecek, güzel bir gün.

Evet Faruk, seni düşünüyorum. Ama her şey konuştuğumuz gibi kalıyor. Yeni bir şey yok. Yalnız bunu söyleyebilirim. Hiç pişman değilim ve ilişkimizin güzel olduğuna inanıyorum ve hâlâ bana çok güzel geliyor. İkimizi düşündüğüm zaman, küçük bir kuşu hayal ediyorum. Bu küçücük, sıcak kuşu eline al. Şimdi ne hissediyorsun? Ben de onu hissediyorum ve sessiz kalıyorum, ama kalbim dolu.

İlk mektup için daha fazla yazamıyorum. İşte, bir şey yazdım, yeterli değil mutlaka, ama yazarken güzel ve büyük şeyleri hissettim. Sana da güzel gelecek umarım...

Sana kendi dilimde yazmak istiyorum, belki bunu yapacağım. Benim için daha güzel olacak. Monolog gibi bir şey, bazen dialogtan daha güzel olabilir.

Ne yapıyorsun, kimleri görüyorsun ve hissediyorsun? Güzel elleriyle bir kadını bulabildin mi? Ben görmedim. Ama güzel gözlü bir kız gördüm. Gözleri harika koyu mavi, sorular dolu...

Saygı ve sevgi dolu seni öpüyorum.”

"Sen bize şarkı bulacaktın buldun mu? Hani Portofino adlı âşık olan adamın şarkısı vardı ya onu Dominiko Mudonyo söylüyormuş. Ama o şarkının, şarkımız olmasına imkân yok. Çünkü, şarkıda âşık olduğu kız, gerçekte kızkardeşiymiş ve sonra da bunu öğrenince uçurumdan atlayıp ölmüşler. Şarkının da anlattığı buymuş. Ben, bunun gibi bir roman okumuştum. Onlar da kardeştiler. Sonunda onlar da denizde öldüler. Seninle yarın buluşucama göre bugünden yarının derslerini yapmam lâzım.

(...)

Şu anda saat 11.00'e geliyor. İlk defa okul zamanı bu kadar geç yatıyorum. Bu da unutkanlığım yüzünden. Tarih ödevimi yapmayı unutumuşum. Bu saate kadar oturmak zorunda kaldım. Bugün seni hiç görmedim. Biliyor musun dün benimle köşe başında konuşmanı hiç unutamıyorum. Özellikle seni özledim demeni hiç unutamıyorum. Doğrusu çok hoştu. Hadi canım ben şimdi uyuyacam. İnşallah gene seni rüyamda görürürüm. Eğer sen de beni görmek istiyorsan bir portakal kabuğunu yastığının altına yok, 100'e kadar say, 7 yudum su iç, 7 tane yıldız say. Sedece benim için değil, kimi ve neyi görmek istiyorsan böyle yap. Unutma. Hadi iyi geceler, yarın konuşuruz.”

Yarın oldu, konuşacak kimse ise yok!

Tüm yazılarını göster