Medikal Park hastaneleri gerçeğinde sağlık sektörü değerlendirmesi

Yavuz DİZDAR yavuz.dizdar@dunya.com

SAĞLIK VE EKONOMİ / Dr. Yavuz Dizdar AKP hükümeti ve Sağlık Bakanlığı'nın yol açtığı bütün olumsuz koşullara rağmen özel hastaneler sağlık konusundaki yatırımlarını sürdürüyorlar. Bunu söylemimizi özel hastanelerin yaşamlarını sürdürebilme mücadelelerinden vazgeçmemelerinden öte, yeni yatırımlarda da bulundukları gerçeğine dayandırıyoruz. Son aylarda özellikle öne çıkan iki gruptan biri olan Medikal Park grubu, giderek artan hastane sayısı ve İstanbul Göztepe'de açacakları onkoloji hastaneleriyle Türkiye'nin sağlık ortamına yeni bir bakış ve ferahlama getirecek. Bu gerçeğin özellikle ilginç olan yanı ise, söz konusu grubun daha çok hükümete yakın kişilerden kaynaklanan sermaye ile kurulmuş olması şeklindeki söylentiler. Bir köşe yazarı olarak yazdıklarımızı söylentilere dayandırmamamız gerektiğini geçen haftaki yazılarımız ve aldığımız tekziplerden dolayı çok iyi biliyoruz, ancak burada konu eleştiri değil, övgü çerçevesinde şekilleniyor. Zira ekonomik ve dahası idari (Genel Sağlık Kurumu) koşulların uygun olmamasına rağmen yapılan yatırımlar, kaynağı kim olursa olsun aynı düzenleme çerçevesinde karşılık buluyor. GSS devlet hastanelerine ve üniversitelere ne ödüyorsa, özel hastanelere de bundan çok daha fazlasını ödemiyor. Dolayısıyla bu paradoksu "iyi niyet ve cesaret" dışında açıklayabilecek bir veri henüz bulunmamakta. Tam gün yasasının etkisi Özel hastaneler Türk sağlık sektörünün çok önemli bir ayağını oluşturmaktalar. Bu hastanelerde sağlanan koşullar devlet ve üniversitelerinde sağlanan koşulların çok ilerisinde. Lakin bu hastanelerde görev alan hekimler daha çok üniversite kaynaklı ve işini en iyi yapan kesimi oluşturuyor. AKP bir yandan "Tam gün yasası"nı hazırlarken (yani özel hastanelerde çalışacak hekimleri yol ayrımına zorlarken), bir yandan özel hastanelerin açılmaya devam edilmesi, aslında kamu görevinden ayrılacak hekimler için de yeni bir çalışma alanı tanımlamakta. Medikal Park gibi (Medicana, Acıbadem vb. hepsi bu listeye eklenebilir) hastaneler A sınıfı en iyi düzey hizmeti hedeflemekteler. Hizmet birimlerini (hastaneler) özelleştirmekte (onkoloji vb), böylelikle hastaların tedavi koşullarını esastan değiştirmekteler. Bu hizmet seviyesinin karşılığını GSS'den alamayacaklarına göre, yaratılan istihdamı iki kere kutlamak gerekiyor. Özel sağlık sektörünü kutluyoruz! Lakin konunun bir de sürdürülebilirlik kısmı var ki, özellikle değinmemiz gerekiyor. Özel hastanelere GSS'nin ödediği para gerçeklerle bağdaşmayacak kadar düşük. Aynı yaklaşım kamu hastaneleri için de fazlasıyla geçerli, lakin bu hastanelerin kaynakları ve idareleri doğrudan devlete bağlı, dahası hükümet tarafından idare ediliyorlar. Hem kaynak, hem yönetim, hem denetim aynı merci tarafından yapıldığında, sistemin genel (sistemik) hatalarını ortadan kaldıracak başka bir unsur da kalmıyor. Devlet sağlık hizmeti veren birimlere (kamu, üniversite ve özel) olması gerekenin çok altında kaynak aktarıyor, kendilerini geliştirip (yeni cihaz alımları vb.) kendi kaynaklarını yaratmalarını engelliyor. Bu yaklaşım serbest rekabeti ciddi biçimde engelliyor. Oysa devlete düşen aslında para aktarmak bile değil, nominal koşulları, yani rekabetin oluşacağı ortamı tarafsız olarak yaratmak. Vurgulamak istediğimiz budur.

Tüm yazılarını göster