Mandela büyüklüğünün ilkeleri…

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Türk Henkel Yayınları'nın 26’ncı kitabı Nelson Mandela/ Kendimle Konuşmalar. Ümit Şensoy’un dilimize aktardığı kitabın önsözünü ABD Başkanı Barak Obama yazmış. Obama, tarihimizin bu ünlü liderini anlatırken, “O’nun görkemli adanmışlığına” gönderme yapıyor; “insanlığın ilerlemesi için elinden ne geldiyse onu yapma” özeninden söz ediyor; “Mandela’nın varlığı benim uyanışım oldu” diyerek, ilham veren kişiliğine dikkat çekiyor. Obama, “doğrular uğruna ayağa kalkmanın bir yükümlülük olduğu” belirterek de Mandela mücadelesinin meşruiyetini anısatıyor.

Özgüven

“Heykeller yanlarına yaklaştığınızda büyür, insanlar ise yakınlaştıkça küçülür” diyen özdeyişi anımsayalım. Zamanın aşındırıcı etkisi insanlarla ilgili algıları ve görüntüleri yıpratır. Zamanın aşındırıcı etkilerine direnen ilkeli tutum ve davranışları ile ilham veren ve saygı uyandıran insanlar gerçek liderlik tahtına oturur.

Liderlerin temel özelliklerinden biri de özgüven sahibi olmalarıdır. Özgüven, enerjimizi kendimizi savunmaya odaklama yerine iş yapmaya, üretim geliştirmeye odaklamanın kanallarını açar. Mandela, “problemlerinizden kaçmayın, onlarla yüzleşin!Çünkü eğer üzerlerine gitmezseniz, onlardan hiçbir zaman kurtulamazsınız” diyerek, çok temel bir liderlik özelliğine gönderme yapılıyor.

Özgüven, açıklığın, paylaşımcılığın, katılımcılığın, kapsayıcı davranışın da özünü oluşturur: “Politikada başarı, halkın görüşlerinize güvenmesini sağlamayı ve aklınızdakileri onlarla çok kibar ve çok sakin bir şekilde ve mutlaka açıkça söylemeyi” gerektirir. Azınlıklar ne denli yetenekli olursa olsun, kitle desteğini arkalarına almadan işlerinde başarılı olamazlar saptaması, bütün zamanlarda geçerlidir.

Liderin kitle desteğini arkasına alabilmesi, dünya genelinde eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikelerin farkında olması, kendi olanak ve kısıtlarını iyi bilmesi, yüksek standartta akademik bilgilerle donanması gibi yetkinlikler gerektirir ama, yeterli değildir. Mandela’nın vurguladığı gibi, “kitle desteğini harekete geçirmek için politik bilinç can alıcı olmakla birlikte, pratik meseleleri de gözden kaçırmamak gerekir.” Bu saptama, insanların ortak değerleri, ortak iradeleri ve ortak yararlarını yaşama taşıyacak pratiklerin olduğuna işaret eder. 

Lider, kendini diğer insanlardan ayıran özelliklerinin farkında ise “sağlıklı ve tutarlı” kimlik oluşturur. Lider, kendisini başkalarının nasıl algıladığına da özen göstermelidir; tutarlı ve güvenilir kişilik liderin gücünün artırır. Mandela‘nın imajla ilgili düşünceleri de nettir: “Arkamızda şanlı bir imge bırakarak, karşımızdakilere bir darbe vurarak gitmeliyiz.”

Hata ve kibir

İnsan eksikli bir yaratıktır; bütün eylemler, süreçler ve sistemler işlerken hata yapabilir. Hata kültürü, insanların gelişmesini derinden etkiler. Mandela’nın dediği gibi, “hata sadece koltuk düşkünü politikacılara özgü değildir. Hatadan arınmış politik eylem olmaz. Politik mücadelenin merkezinde bulunup yakıcı sorunlarla boğuşanlar düşünecek fazla zamanları ve kendilerine yol göstericileri olmadığından, çokça hataya düşerler. Ama zamanla esneklik gösterdikleri ve kendilerini eleştirel bir bakışla gözden geçirmeye hazır oldukları takdirde, sıradan tuzaklara düşmemeyi öğrenir, olayların hızlı akışı içinde doğru yolu bulmalarını sağlayan deneyime ve ileri görüşlülüğü ulaşırlar.”

Kibir ve üstünlük inancı, bireyler arasındaki ilişkileri de toplumsal ilişkileri de çürütür. Saygı uyandıran ve ilham veren liderin en önemli özelliği, kibir ve üstünlük inancını aşmasıdır. Mandela, “zaaflarımı örtmek için çareyi kibirde arardım” diyerek, kendi ile hesaplaşmada da örnek insandır.

Ne yazık ki, kibir ve üstünlük inancı iktidar sahiplerinde yaygın bir eğilim olarak karşımıza çıkıyor. David Owen’ in Hasta ve İktidarda adlı kitabında “Kibir sendromunun davranışsal belirtileri” bir liste halinde aktarılıyor:

1. Dünyayı pragmatik bir şekilde halledilmesi gereken sorunları olan bir yer olarak görmekten ziyade hükmedebilecekleri ve zafer peşinde koşacakları bir yer olarak görmeleri;

2. Onları halka iyi gösterecek biçimde davranmaya eğilimli olmaları;

3. İmaja ve kendisini sunuş biçimine gerektiğinden fazla önem vermeleri;

4. Yaptıkları işi bir mesihin yaptığı işle aynı kefeye koyma ve üstün gösterme eğilimi;

5. Devletin ve kendi çıkarlarını ve bakış açılarını birbirinden farksız düşünecek kadar kendilerini devletle özdeşleştirmeleri;

6. Kendilerinden üçüncü şahıs zamiriyle ya da soylu bir hitap şekli olan ‘biz’ kelimesiyle bahsetme eğilimi;

7. Kendi hükümlerinin doğruluğuna olan aşırı güven ve başkalarının tavsiye ve eleştirilerine değer vermemeleri;

8. Her şeye kadir olduklarını düşünmeye varacak kadar yapabileceklerine olan aşırı inançları;

9. Hesap vermeleri gereken mecraların kamuoyu ya da meslektaşları gibi gündelik kurumlardan daha önemli olan tanrı ya da tarih olduğunu düşünmeleri;

10. Mahkemede suçlu bulacaklarına dair sarsılmaz bir inanca sahip olmaları;

11. Huzursuz, umarsız ve fevri olmaları;

12. Yanılmışlığa gidecek kadar gerçekle bağlarının kopması;

13. Söz konusu eylemle ilgili özellikle kendi ahlaki kanılarını ve kendi ‘ geniş vizyonlarını’ fikirlerinin uygulanabilirliği, maliyeti ve doğurabileceği beklenmedik sonuçlar gibi diğer boyutlarını gözardı ederek dayatma eğilimi; fikir değiştirmedeki geri kafalılık;

14. Bir politikayı uygularken ortaya çıkan ve kibirle ilgili bir iradesizlik olarak da adlandırılabilecek bir iradesizlik biçimi. Bu noktada liderin kendine olan aşırı güveni yüzünden uygulanması gereken politikaların saçma ve tutarsız yönlerini görmezden gelmesiyle birlikte işler ters gitmeye başlar. Lider umursamaz yapısı nedeniyle ayrıntılara yeteri kadar önem vermeyebilir. Bu iradesizlik biçimini sıradan bir iradesizlikten ayırmak için bu noktayı özellikle vurguluyorum, çünkü ikincisinde karmaşık meseleleri anlamak için ne kadar ayrıntılı düşünürse düşünülsün yine de hata yapılır.

Sevda ve dirilik

Bir lideri diri tutan özelliği, vazgeçilmez bir ideale sahip olması, yaratmak istediği sonucu net olarak tanımlaması, meşruiyetine inandığı amaç üzerinde kilitlenmesidir. Mandela’nın, “sadece büyük amaçlar büyük bir enerji açığa çıkarabilir”saptaması etkin liderliğin temel özelliklerinden birini tanımlar.

Etkin lider, kitle desteğini arkasına alabilir. Önce de belirtildiği gibi, kitle desteğini arkalarına almadıkça uzun soluklu sonuçlar yaratamaz. Bu açıdan bakıldığında Mandela’nın gerçek liderliğin ilk adımını doğru attığı anlaşılır: “Biz en iyi ikna yönteminin temas kurma olduğuna inanıyoruz” demektedir; hedef kitle ile kurulan iletişimin diri tutulmasının önemini içselleştirdiği için tarihe mal olabilmiş ve zamanın aşındırıcılığına direnmiştir.

Liderin kapsayıcılığı, fırsat eşitliği ve eşit haklar geliştiren tutumu, paylaşımcı ortak aklı önemsemesi, katılımcı yönetim anlayışı, sistem kapasitesinin önemini kavraması da uzlaştırıcılık işlevini öne çıkarır. Liderin bu işlevi, insanın olduğu yerde her zaman var olan ayrışmaları, uzlaşılabilir sınırlar içinde tutmasıdır. Liderin birleştirici özelliğinin önemini anlatırken Mandela, “benim konumumdaki biri için en başta gelen görev farklı fraksiyonları bir arada tutmaktır” diyor.

İyi bir yurttaş, etkin bir lider ve iyi bir yönetici olmanın üç temel koşulu var: İçine yolculuk yapmasını bilme, başka insanlarla empati yapabilme ve yaşadığı dünyanın değişmelerini iyi okuma. 

Her zaman yinelediğimiz,” hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur”ilkesi bütün büyük liderlerin içselleştirdiği ilkedir. Mandela, liderliğin bu temel gücünün farkındadır; “bir insan olarak gelişmemizi değerlendirirken içsel yolculuklarımız çok daha can alıcı öneme sahiptir: Dürüstlük, içtenlik, sadelik, alçakgönüllülük, karşılıksız cömertlik, başkalarının hizmetine hazır olmak ruhsal yaşamın temelidir ve herkesin elinin altında dilediği miktarda bulunur” der.

İçimize yaptığımız yolculuk, aklımızı başkasına emanet etmeyi engeller, sorgusuz alkış tutmanın sığlığından bizi uzaklaştırır; düşünce farklılığının yarattığı fikri zenginliği artırır. İçimize yolculuk, kendimizi, ötekini ve çevreyi anlama enerjimizi hedef üzerine odaklar. Liderin iç tutarlılığını pekiştiren bu özelliğini Mandela şöyle tanımlar: “Ciddi bir iç gözlem yapmadan, kendini tanımadan, zayıf yanlarını ve hatalarını görmeden gelişme sağlamak mümkün değildir.”

Diriliğini koruyan, öncülük işlevini etkin biçimde yerine getiren liderler, sorunlar karşısında Mandela gibi davranır: “Önemli olan insanın başına gelenler değil, onun bunları nasıl karşıladığıdır” diye düşünür.

Ortak aklın önemi

Liderin, kitleleri ikna etmesi, kitle enerjisini kullanarak yaratılmak istenen hedefe en kısa yoldan ulaşabilmesini sağlar. Liderin, kitle desteğinin rüzgarını arkasına almanın önemini Mandela, “Bütün düşlerimin tutunma noktası, tüm insanlığın kolektif aklıdır” diyerek çok geniş bir pencereden bakarak değerlendirir.

Kitle desteği sağlamanın değişik yol ve yöntemleri vardır. Kolaycı, ucuz, uzun soluklu sonuçlar yaratamayan ve kalıcı olmayan tutum, kitlerin doğuştan kazanılan değerlerinin sömürülmesidir. Mandela, ucuzcu liderliğin sakıncasını, “kitleleri galeyana getirecek konuşmalar yapmak akıllıca olmaz” sözleriyle anlatır. Kalıcı, sağlıklı sonuç yaratan liderlerin temel özelliğini Mandela hayatın örsünde netleştirdiği düşüncelerinde şöyle yansıtır: “Hapse girene kadar, zihnin taşıyabileceği sonsuz enformasyon zincirini tam anlamıyla takdir edememiştim.” Enformasyonu bilgiye, bilgiyi anlamaya, anlamayı bir fikri, düşünceyi, projeyi meşrulaştırmaya dönüştürebilen liderler etkili olmaktadır.

İyi bir liderin, iyi bir iş insanının düşebileceği tuzaklardan biri de alışkanlıklarının tutsağı olmasıdır. Alışkanlıklar, Mandela’nın zihnini meşgul etmiş, net sonuçlar üretmiştir. Mandela, “alışkanlıklar kolay ölmez ve kemiklerimize işleyen, damarlarımızda dolaşan görünmez yaralar,silinmez izler açar” uyarısını yapar.

Gelecek yaratmak isteyen bir liderin kararlılığı üzerinde de duran Mandela,
“Kararlı bir devrimciyi üzerine sökün eden felaketler selinin asla boğamayacağına ve trajedilerin getirdiği ıstırap yükünün ezemeyeceğine inandım” der.

Etkini liderliğin özelliklerinden biri de, “liderlerin eleştiri karşısında aşırı hassasiyet göstermesi, tartışırken karşısındakilere bilgisiz ve deneyimsiz öğrencilere ders veren bir öğretmen edasıyla hitap etmesi ciddi bir hatadır” saptamasını içselleştirmesidir. Eğer lider ortak aklın ve kolektif gücün bilincine varmışsa “her zaman kolektif çabayla sonuç alınmış ve zafer kazanılmıştır” gerçeğini zihninde perçinler. İyi liderler, “ne nitelikte olursa olsun toplumdaki gerginlikleri gidermenin vizyon sahibi erkek ve kadınlara ideal bir ortam sunarak yaratıcı düşünmeleri merkeze koyacağını bilir.” Hassas bir lider hassas ve karmaşık meselelerle uğraşırken, ”gerginlikleri azaltmaya gayret etmelidir.”

Sonuç olarak, bir uygarlık tasavvuru olan, insanlığa hizmeti sevda haline getiren, gelecek inşa etme ideali peşinde koşan lider, arkasında unutulmaz eserler, kazanılmış kalpler bırakır.

Tüm yazılarını göster