Madem büyüdük, neden hissetmedik?

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

3. çeyrek büyümesinin yüzde 3.96 çıktığı açıklanınca, hemen tüm yorumcuların en çok kullandığı kelime “şaşırtıcı” oldu. Açıklanan rakam, yüzde 2.8 olan beklentileri, gerçekten şaşırtıcı ölçüde aşmıştı. Ne sanayi üretimine ilişkin daha önce açıklanan veriler, ne de ithalat ve ihracat verileri, büyümenin yüzde 4’ü bulacağına dair bir işaret vermiyordu. 

7 Haziran seçimlerinin kadük hale getirildiği, seçimlerin ardından hükümetin kurulmadığı, ikinci bir seçim belirsizliği sürecinin yaşandığı, Suruç’ta bir katliam yaşandığı, Güneydoğu’nun yeniden savaş alanına döndüğü, Suriye bataklığında işlerin daha da kötüye gittiği bir ortamda, ekonomi bunlara pek de aldırmamıştı. 

Oysa sokaktaki vatandaşın da böyle bir büyüme hissi içinde olmadığını, tüketici güven endekslerinin 3. çeyrekteki seyrinden biliyoruz. İş dünyasından da pek umutlu değerlendirmeler işitmemiştik. Biz hissetmemişiz ama hatırı sayılır şekilde büyümüşüz. 

Bu nasıl olmuş ve buna bakarak gelecek için daha iyimser olabilir miyiz? Şaşırtıcı büyümeyi açıklamak için ayrıntıya girdimizde bizi şaşırtan yeni hususlar görüyoruz. 

Özel tüketim sadece yüzde 3.37 ile önceki çeyreklerden daha düşük büyümüş. Yani ekonominin yüzde 65’ini oluşturan ana gövdede bir performans artışı değil düşüşü var. Ayrıca veriler üst gelir gruplarında tüketim artışının çok yüksek olduğuna işaret ediyor. Bu alt gelir gruplarının tüketiminde görünenden daha az bir artış olduğu anlamına gelir. Vatandaşın büyümeyi hissetmemiş olmasının nedeni bu. 

İç tüketim performans kaybederken, büyümeye acaba ihracat artışı mı destek verdi? Böyle bir durum da yok. İhracatta da yüzde 0.66’lık bir daralma var. Yatırımlar mı artmış derseniz, öyle bir durum da yok. Kamu yatırımlarındaki yüzde 7.78’lik büyümeye rağmen toplam yatırımlar yüzde 0.45 daralmış. İş dünyasının büyümeyi hissetmemiş olmasının nedeni de bunlar. 

Geriye devletin tüketim harcamaları ile stok artışı ve ithalattaki düşüş kalıyor. Bu üçünde de önceki çeyreklerden daha iyi bir performans var. Devletin tüketim harcamaları yüzde 7.78 ile son 6 çeyreğin en yüksek büyüme hızına ulaşmış. Burada seçim etkisi bariz bir şekilde görülüyor, yani arkası gelmez. 

İthalattaki yüzde 1’lik daralma büyümeye 0.26 puanlık bir minik katkı yapmış. Ama bu, yatırımlardaki düşüş dikkate alındığında, sağlık işaretinden çok sağlıksızlık işareti de sayılabilir. 

Büyümeye esas sürpriz katkı, stok artışından geliyor. Büyümenin 1 puanı stoklardaki artıştan geliyor. Stok artışının kabaca yüzde 5’lik kısmı altın ithalatının ihracatından fazla olmasından kaynaklanıyor. Stok artışının ciddi bir bölümü de tarım üretimindeki yüzde 11.1’lik artışın ve mevsimsel koşulların bir sonucu. Bunlar ileriye dair istikrarlı umut bağlanabilecek faktörler değil. 

Sanayi üretiminden gelen stok artışı konusu da soru işaretleri yaratıyor. Çünkü imalat sanayii sadece yüzde 1.34 ile doğal ortalamasının çok altında büyümüş. Buna rağmen stoklar artıyorsa, bu iç tüketimdeki durgunluğun gücünü gösterir ve gelecek için umut verici bir işaret sayılamaz. 

Ayrıca stoklardaki bu artış, önceki 4 çeyrekte stokların kesintisiz azalmış olmasının da bir sonucu. Sistem sürdürülebilir stok düzeyinin altına indiği için mecburen stok yaratmaya başlamış olabilir. Yani stok artışı, ekonomide canlanma beklentisinin bir sonucu olmayabilir. 

Öte yandan başta kur artışı olmak üzere enfl asyon ve faiz artışı korkusu da iş dünyasını stok artırmaya yöneten faktörler. 3. çeyrek büyümesini parlatan stok artışının nedeni buysa, bu da bir sağlık işareti değil. 

Sonuç olarak hissetmediğimiz bu büyüme, pek sağlam ve sürdürülebilir bir yapıya dayanmıyor, bu nedenle gelecek için umutlu almamıza da yetmiyor. Hele FED faiz artışının getireceği olumsuz iklim yetmiyormuş gibi içine sürüklendiğimiz Suriye ve Rusya krizleri ile Güneydoğu kentlerini savaş alanına çeviren siyasi gidiş var iken.

Tüm yazılarını göster