Lucas ve Prescott'u dinlerken

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

İktisadi Dinamikler Derneği'nin Bahçeşehir Üniversitesi, Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Koç Üniversitesi'nin ev sahipliğinde, Yapı Kredi ve TC Ziraat Bankası'nın ana sponsorluğunda 2009 yılı etkinlikleri kapsamında düzenlediği toplantıları izliyoruz. Koç Üniversitesi'nden Kamil Yılmaz'ın yönettiği, Cevdet Akçay, Erdem Başçı ve Can Akın Çağlar'ın değerlendirmelerinden sonra ikinci oturuma geçiliyor. Güney Kaliforniya Üniversitesi'nden Ayşe İmrohoroğlu'nun yönettiği Chicago Üniversitesi'nden Robert Lucas, Arizona Eyalet Üniversitesi'nden Edward Prescott gibi iki ünlü ekonomist herkesin ilgisini çekiyor. Medyada yer edinmiş iktisatçılarımızın çoğu dinleyicilerin arasında yerlerini almış.

Benim, iki ünlü ekonomistin teknik analizlerine ilişkin söyleyecek çok sözüm olamaz.

Çoğu zaman olduğu gibi, "… metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler!" sözünü anımsıyorum. Ünlü ekonomistlerin analizlerinde kullandıkları metodu algılamaya çalışıyorum.

Olguların öyküsünden kopma

Her ikisi de, ekonomide tarihsel analizi kullanıyor. Örneğin Lucas, 1870-2008 döneminde, "beklenen gelişmeler" ile "sapmaların" nitelik ve nicelikleri üzerinde düşüncelerini inşa ediyor.

Diyeceksiniz ki, geçmişi analiz etmeden, geçmişten ders almadan gelecek inşa edilebilir mi? Bu gerçek önümüzde dururken, iki ekonomistin tarihsel gelişmelerin analizinden yola çıkmalarından daha doğal ne olabilir?

Benim endişelerim tam da böyle bir soru üzerinde. İnternet iletişiminin giderek kısa mesaja dayandığını, olguların öyküsünden kopan anlatımların öne çıktığını; günlük bilginin tarihi bilgiyi her geçen gün biraz daha tartışma dışına ittiğini gözlüyorum.

Tartışmalarımızda "bütünsellik" yerine "indirgemeci" yaklaşımın baskın hale gelmesinden endişeleniyorum.

Ekonomi tartışıldığında, ticaret kanalları, finans kanalları ve beklenti yönetimi üzerinde durulması çok doğal. Fiyat istikrarı, finansal istikrar ve sürdürülebilir büyüme sorunlarının ele alınması da olağan. Döviz kuru, tasarruf oranı, cari açık, bütçe disiplini, vergi oranları, enflasyon, resesyon, tüketici kredisi, mevduat, ihracat, faiz vb. anahtar kavramlar olmadan mevcut durumu analiz etmek de güç.

Tartışmalarda kullanılan kavramsal araçlara hak vermekle birlikte, madalyonun öteki yüzüne de bakmalıyız: Otuz yıldır ülkemizde "teşvik sistemlerinin" varmak istediği nokta ile yaratılan sonuçlar arasındaki sapmaları bilmeden kaynak kullanımında verimli bir yol ve yöntem izlenebilir mi? Yapılan yatırımlarda öngörülenler ile ulaşılan sonuçların açık ortamlarda tartışmadan "proje ve harcama disiplini" sağlanabilir mi? Daha birkaç yıl öncesinde, ithal edilen makine-donanımda en az yüzde 30 yanlış yapıldığı, gereksiz döviz ödendiğini açık yürekle ortaya koyan girişimcilerin düştüğü tuzağın nedenleri netleştirilmeden aynı tuzağa düşülmesinin önüne geçilebilir mi? Ara malı ithalatında yeterli araştırma yapılmadığı için gereksiz döviz ödemeleri önlenebilir mi? Birbirini bütünlemeyen makine-donanım nedeniyle yaratılan kapasite uyumsuzlukların tekrarlanmasının önü nasıl kesilir? Bu liste daha bir dizi mikro-analiz sorunu ile zenginleştirilebilir. Ve diyorum ki, "…makro çerçeveleri ne kadar iyi kurarsanız kurun, mikro ölçekte fizibilite mantığına dayalı bir kurumsal işleyiş yaratamıyorsanız; ilk yatırım aşamasında da, genişleme ve modernizasyon yatırımlarında da hatadan arınmanız mümkün olmaz! Proje-odaklı ve fizibilite mantıklı iş yapma tarzını içselleştirmeden, ara mallarında gereksiz döviz harcanması engellenemez!"

Küçümseme eğilimi

Bu düşünceler beni Lucas ve Prescott'un analizleri arasında şu konulara çekiyor: Paranın yeni işlevleri, satın alma aracı olması kadar, güç ve güven aracı haline gelmesinin kuramsal çerçevesini iyi bilmeden krizler doğru analiz edilemez. ABD'deki Glass Steagal Yasası bağlamında vurgu yapılan "gözetim ve denetim mekanizmasını" gerektiği kadar tartışmazsak, sağlıklı bir gelecek inşa edilemez. FED'in geçmiş krizlerden ders alarak, 2008 krizin aldığı önemlerin niteliği irdelenmiyorsa, önlemlerimiz eksikli olur. Amerika'nın "kibir ve üstünlük inancının" duvara çarpmasının yarattığı küçümseme eğiliminin, iki ünlü iktisatçıya da yansıyan "savunmacı ve küçük gösterme" eğiliminin farkına varmazsak, aşırı değerlendirmelerin tuzağına yakalanabiliriz.

Yoksulluğu kırma eşiğinde olduğuna inandığım bu ülkede, temel ihtiyaçlarımızdan biri aklımızı özgür tutma. Hep yinelediğim gibi, birbirimize inanmayabiliriz; ama birbirimizi anlamaya çabalamamız gerekir…

Tüm yazılarını göster