Lokomotif gitmiyor

Gültekin KARA OTOSTOP gultekin.kara@dunya.com
Bugün kime sorarsanız sorun Avrupa Birliği'nin ağır abisi kimdir? Lokomotif ülkesi neresidir? diye, alacağınız yanıt hemen hemen hep aynı olur… Almanya. Almanya sadece AB'nin değil, dünyanın da önemli ekonomileri arasında yer alıyor. Özellikle otomotiv dendiğinde ise bence akla ilk gelen ülke. İlk olarak Almanya'nın hatırlanması, en büyük pazara sahip olması ki Rusya onu geçti ya da en fazla üretim yapan ülke olmasından kaynaklanmıyor, Almanya'nın büyüklüğü, yarattığı markalar ve istikrarlı pazarından geliyor. Durum böyle olunca da oradaki ufak bir çalkantı bile diğer ülkeleri etkiliyor. Almanya'nın bugünlerde bizi etkileyen durumu nedir? 
 
Konumuz otomotiv olduğu için bu pencereden baktığımızda geçmişin istikrarlı ülkesinde taşlar halen yerine oturabilmiş değil. Kaldı ki satışlarda ya da krizde dibi bulduk mu sorusunun yanıtı bile henüz verilebilmiş değil. Almanya'nın yaşadığı bu sıkıntıya İspanya, Fransa ve İtalya da eklendiğinde özellikle otomotiv sanayisi için alarm çanları çalıyor denebilir. Geçtiğimiz aylarda bir toplantı yapan Tofaş CEO'su Kamil Başaran, kriz nedeniyle kapasite kullanım oranlarının neredeyse yarıya düştüğünü belirtmişti. Bu sıkıntı sadece Tofaş'ı zorlamıyor, Renault da yine aynı şekilde sorunlar yaşıyor. Almanya'da yüzde 10, Güney Avrupa'da ise yüzde 20'lere yaklaşan gerileme bu ülkelerdeki fabrikaları sıkıntıya sokmuş durumda. Dünyanın her yerinde olduğu gibi alım gücü yüksek otomotiv işçisinin tüketim kararını ertelemesi sektör üzerinde önemli sıkıntılar yaratıyor. 
 
Bu durumun ne kadar süreceğini kimse bilmiyor. Bilinen ve kamuoyu ile paylaşılanlar 2015'ten önce bir düzelme yaşanmayacağı yönünde. Lakin, çok hızlı büyüyen Koreli ve Japon firmalar bile büyüme revizyonlarını 2015'in de ötesine erteledi. 
 
Bu ertelemenin bize etkisi ise daha düşük ihracat ve ithalat destekli politika olarak yansıyacaktır. 
 
İşin bir de yatırım boyutu da var tabii. Çünkü, iç kapasitesini dolduramayan firmalar dış yatırımlarda çekingen davranacaktır. Neden daha düşük ihracat? Zira, bizim üreticilerimiz her ne kadar ihracat pazarlarını çeşitlendirme çalışması içinde olsalar ve bunda başarılı da olsalar yine de dış satımlarının büyük çoğunluğu AB'ye yapılıyor. Buradaki düşük talep de ihracatı negatif etkiliyor. Neden ithalat desteği? 
 
AB üyelerinde de ABD kadar olmasa da bir cari açık sorunu var. Bunu aşmanın yolu da ihracatı yükseltmekten geçiyor. Peki kime satacaklar? 
 
Tabii ki Çin, Rusya, Türkiye gibi ülkelere… 
 
Türk otomotiv pazarı yılın ilk iki ayında Avrupa'nın sekizinci büyüğü konumunda. Bu sektör için sevindirici olsa da yüzde 70 ve üstü ithal ağırlığı yaklaşık 1.3 milyon kurulu kapasitesi olan bir ülke için çok sağlıklı bir yapı değil. 
 
Rakam küçük olsa da çünkü bakıldığında Türkiye'deki mevcut cari açığın yarısından fazlası enerjiden kaynaklanıyor, otomotiv göz önünde olduğundan 100 küsür milyon dolar bile masaya yatırılacak sorun olarak lanse ediliyor. 
 
Rakamları incelediğinizde otomotivdeki cari açık sorununun ki bunu bence bir sorun olarak görmek hatalı, parasal büyüklükten ziyade algısal bir sıkıntı olduğu daha net ortaya çıkıyor. Buradan tekrar ithalata dönersek, Avrupalı üreticiler şu anda ellerindeki araçları satabilmek için önemli indirimler uyguluyor. Bunda başı da Volkswagen Grubu çekiyor. Güçlü finansal yapısını satışa yönelik avantaja çeviren Alman üretici, rakiplerinin eleştiri oklarını da üstüne çekmiş durumda. Rakipleri VW'yi fiyatlarla oynayarak pazarı bozduğu konusunda eleştirse de durum değişmiyor. VW, başta Rusya ve Türkiye olmak üzere her ülkede önemli satış adetlerine ulaşmış durumda. Peki bu döngü ne zaman terse dönecek? Bence AB üyesi ülkelerde toparlanma başladığı anda ithalatın cazibesi azalacaktır. Ama o güne kadar Türkiye'deki ithal yerli oranı yüzde 70'in altına düşmez gibi geliyor.
Tüm yazılarını göster