Kutuplaşma aşırılaşmayı teşvik ediyor!

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

SİYASET PENCERESİ / İlter TURAN Üniversitede öğrenci iken eksik kalan iki krediyi doldurmak için bugünün kalıplarıyla adı "Sözel İletişim" diye çevrilebilecek bir ders almıştım. İçeriği hakkında fazla bilgim olmayan dersten tahmin etmediğim kadar çok şey öğrendim. Size birini aktarayım: Taraftarı olduğunuz bir fikrin sağlamlığını sınamak isterseniz, sizinle aynı fikirde olanların söylediklerine bakın. Hemen tercihinizin ne gibi saçmalıklara yol açacağını, işin ne gibi aşırılıklara varacağını görebilirsiniz. O zaman görüşünüz sarsılırsa, bu sefer, karşı fikirde olanların söylediklerine kulak verin. Yine başlangıçta sahip olduğunuz fikre dönersiniz. Son günlerde olayları izlerken hocamın bu öğüdünü hatırlıyorum. Bir örnekle başlayayım. Basından öğrenebildiğim kadarıyla Galatasaraylı futbolcu Hakan Şükür dindar. Tercihini saklamıyor. Maçlara çıkarken, sonuçları yorumlarken dini içerikli sözler ediyor, davranışlar sergiliyor. Spor müsabakalarını yakından izlemesem de bazı yabancı sporcuların gol atınca istavroz çıkardıklarını, maç başlamadan dualar ettiklerini görüyorum. Kimse rahatsızlık duymuyor, bunları bireysel davranış olarak değerlendiriyor. Bizde de öyle olması gerekir diye düşünebilecekken, kulüp yönetimi ve bazı taraftarlar Şükür'den rahatsız. Kimileri böyle bir oyuncunun Galatasaray'a yakışmadığını söylüyor, kimi yöneticiler ise Anıtkabir'e çelenk koyarak futbolcunun dindarlığını dengelemeye girişiyor. Cumhuriyetimizin laiklik ilkesine gönülden bağlıyım. Laikliği bireyin dindarlığını sınırlamayan, herkesin kendi inancında serbest olmasını sağlamaya dönük bir ilke diye yorumlarım. Şükür'ün birey olarak dindarlığını sergilemesinin kendisinden başka kimseyi neden ilgilendirdiğini anlamakta zorlanıyorum. Herhalde Şükür'ün laik düzeni tehdit ettiğini düşünmüyoruz. Öyleyse, laikliği dindarlığın alenen ifadesini sınırlamak biçiminde yorumlarsak inanç özgürlüğüne gereksiz bir kısıtlama getirmiyor muyuz? Örneğini sunduğum türden olayları duyunca, laikliğe olan inancınızın ne tür bir hoşgörü eksikliğine dönüştüğünü görebiliyorsunuz. Devam edelim. Geçen hafta ne oldu? Kolluk kuvvetlerimiz 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyen DİSK'e üye çalışanlara saldırdılar. Nerede? Gösteriye kapalı olduğu duyurulan Taksim'de değil Şişli'de. Neyle saldırdılar? Bir kısmı özel imalat olduğu izlenimi veren sopalarla, joplarla, biber gazıyla. Denetlenmesi istenen olayla (Şişli'de neyin denetlenmesi söz konusuydu pek iyi anlayamadım ama) kullanılan gücün orantısız olduğu gün gibi aşikar. Devlet güçlerinin asayişi sağlamak amacıyla en son araç olarak zor kullanabileceği fikrini reddetmek kolay gözükmüyor. Buna karşılık, Sayın Başbakanımız'ın ifade buyurdukları üzere polisin, devletin görevini yaptığını kabullenmek mümkün değil. Başka şekilde ifade edecek olursak, Başbakanımız polisin zor kullanmasını yetkisini sınırsızca kullanmasını öylesine destekliyor ki, insanın acaba kolluk kuvvetlerine böyle bir yetki verilmesi ne kadar doğru diyesi geliyor. Burada da aynı sorunla karşı karşıyayız. Polisin gerekirse zor kullanma yetkisinin nasıl bir aşırılığı meşrulaştırmak için kullanıldığını görünce, inancınız sarsılıyor. Gerilimli, kutuplaşmış ortamlar fikirlerin ölçüsüzce yorumlanmasını, aşırılaşmasını teşvik ediyor. Kutuplaşmayı aşabilsek aşırılıktan da uzaklaşabileceğiz. Bunun için hepimiz göstermeliyiz ama evvelce de söyledim, esas sorumlu iktidardır.

Tüm yazılarını göster