Küresel krizden küresel işsizliğe

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Bugünlerde küresel krizin sona erip ermediği ya da W'mi U'mu olup olmadığı tartışması yoğunluk kazanmış durumda. Bu arada küresel kriz de sessiz sedasız küresel işsizliğe dönüştü. OECD'nin yayınladığı Economic Outlook (İktisadi Bakış) Haziran 2009 raporuna göre 2010 yılında küresel ekonomide büyüme oranı pozitife dönerken işsizlik küresel boyutta artmaya devam edecek. Raporda yapılan tahminlere göre işsizlik oranı 2010 yılında ABD'de yüzde 12, Japonya'da yüzde 5.8, Euro Bölgesi'nde yüzde 12.2 ve OECD ülkelerinde yüzde 10 düzeyinde olacak. Raporun 2010 yılında Türkiye için beklediği işsizlik oranı ise yüzde 16.4. Tüm bu verileri bu noktadan sonra krize ilişkin çözüm paketlerinin istihdam odaklı olma zorunluluğu bulunduğunu açıkça göstermekte.

Çünkü işsizlik, makro ekonomik göstergelerden birisi kötü olsa ne olur, diğer göstergelere bakarız deme şansımız olmayan bir gösterge niteliğinde. Bunun ana nedeni işsizlik oranındaki artış sosyal dengeleri bozarken bir taraftan da toplam talebin istikrar kazanmasını da engellemekte. Ancak işi olan çalışanların elde ettikleri ücretle finanse edilen özel tüketim harcamalarının artması toplam talebin istikrarlı olmasını sağlayabilir. İşsizlerin İşsizlik Fonu'ndan aldıkları yardımlarla ya da kredi kartları ve tüketici kredileri ile finanse ettikleri tüketim harcamaları ekonomide istikrarlı talebin kaynağı olamayacağı gibi, daha sonra bu kredilerin geri dönmemesi nedeni ile finansal sektörde zora girmekte. Tıpkı ABD'de bugün yaşanılan ve hâlâ da daha kötü noktalara ulaşma olasılığı olan takipteki tüketici kredileri gibi. Dolayısıyla eksik talep sorununu aşmak ve finansal sektördeki mevcut krizin daha da derinleşmesi istenilmiyor ise işsizlerin, istihdam edilenler konumuna gelmesi gerekiyor.

Fakat işsizlik sorunu birden bire ortaya çıkmadığı gibi birden bire ortadan kaldırılabilecek bir sorun değildir. Böyle düşünmemize neden olan olguların başında, 1929 büyük bunalımında karşılaşılan tablodur. ABD'de 1929 bunalımı başladığında işsizlik oranı yüzde 3.2 iken bu oran 1930'da yüzde 8.9'a, 1931'de 16.3'e, 1932'de 24.1 ve sonunda 1933'de 25.2'ye kadar yükseldi. İşsizlik oranı 1924'ten itibaren düşmeye başladı. II. Dünya Savaşı'nın başladığı 1939 yılında ABD işsizlik oranı ancak 17.2'ye inmişti. ABD'de işsizlik oranı 1950'li yılların başında istenilen düzeylere geriledi.

İşsizlik sorununu sadece hükümetlerin çabaları ile çözmek de mümkün gözükmemekte. Sorunun taraflarından birisi olan egemen küresel aktörlerin rekabet kavramını yeniden gözden geçirmeleri gerekmekte. Yani uluslararası firmaların fason üretim yoluyla elde ettikleri aşırı kâr oranlarını törpülemeleri, gelişmekte olan ülkelerdeki firmaların yaşama şansı vermeleri gerekiyor. Böyle bir gelişme bu ülkelerdeki çalışan yoksulların sayısını azaltacak ve küresel boyutta toplam talebin istikrar kazanmasına yardım edecek. Hükümetler de doğrudan yabancı yatırımların niteliğini artıracak, özellikle de spekülatif kısa vadeli sermaye girişlerini engelleyecek politikalar üretmeli.

Tüm bunların yanında hükümetler büyüme modellerini ve büyümenin finansman yöntemlerini yeniden gözden geçirerek tasarruf-yatırım dengesini gözeten, istihdam yaratmayı ve yaratanı önemseyen politikalara yönelmek durumundalar.

Tüm yazılarını göster