Küresel kriz mi küresel fırsat mı ?

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Dünya piyasalarındaki fırtına devam ediyor. ABD ekonomisinde durgunluk tehlikesinin artması ve Euro Bölgesi borç krizinin büyük ülkelere yayılması son aylarda küresel risk algısını zaten artırmıstı. Avrupa bankacılık sektöründe

bazı oyuncuların piyasalardaki dalgalanmalara dayanacak güçlerinin kalmadığı yönündeki söylentiler yeni bir satış dalgasına neden oldu. G7 politika yapıcılarının küresel durgunluk riskine karsı çözüm bulmak için gerekli siyasi kararlılıga ve ve güce sahip olduklarına duyulan güvenin sarsılması küresel dalganın şiddetini ve derinliğini artırdı.

Türkiye ekonomisinde küresel şokun etkileri henüz sınırlı ölçüde hissediliyor. Açıklanan veriler temmuz ayından itibaren ekonomik büyümede intizamlı bir yavaşlamaya işaret ediyor. Beklenti anketleri yılın ikinci yarısında hanehalkının tüketim harcamalarının ve şirketlerin yatırımlarının hızla yavaşlayacağını gösteriyor. Ama Avrupa ve Amerika ekonomilerini vurmasından korkulan durgunluk Türkiye için henüz düşük ihtimalli bir risk.

Buna rağmen küresel kriz korkusu Türkiye piyasalarında ağır tahribata yol açtı. Yüksek betaya sahip olan bir piyasa olarak İMKB gelismekte olan piyasalar arasında en çok kaybettiren borsalar arasında yer alıyor. MSCI Türkiye endeksi agustos ayının ilk 20 gününde %19 sene basından beri %31 kayıpla 2008 krizi sonrasındaki kazancının yaklasık üçte birini geri verdi. Gelismekte olan piyasalar genelindeki

kayıp ise aybasına göre %14 sene basına göre %16 düzeyinde gerçeklesti.

Türk Lirası dolar–euro döviz sepetine karsı sene basından bu yana %16 deger kaybederek gelismis ülkelerde

en çok para kaybeden para birimi oldu. Türk Lirası’ndaki hızlı deger kaybında Türkiye’nin küresel soklar karsısında algılanan riskinin halen yüksek olmasının yanı sıra Merkez Bankası’nın izlediği düsük faiz politikası önemli rol oynadı. Kurlardaki artısın enflasyon beklentilerini ve fiyatlama alıskanlıklarını bozarak enflasyonla mücadeleyi zora sokma ve finansal istikrarsızlığa yol açma riskine karsı Merkez Bankası bankaların döviz munzam karsılıklarını azaltarak ve döviz satım ihaleleri açarak önlem aldı. Ama bugüne kadar başarılı olunamadı.

Tahvil piyasası küresel şok karşısında sağlam duran tek varlık grubu oldu. Bütçe performansı sayesinde Hazine’nin borç çevirme oranlarındaki gerileme, büyümedeki yumuşak inişle kredilerdeki artış hızının düşüşü ve Merkez Bankası’nın 2012 ortasına kadar faiz artırımı yapmayacağını net bir şekilde söylemesi tahvil piyasasında bir alım dalgasına neden oldu. Gösterge bononun faizi geçen ay sonuna göre 1.3puan gerileyerek %7.8 seviyelerine ulaşırken, 10 yıllık tahvillerin faizi 0.4 puana yakın düşerek %9.1 seviyelerine geldi.

Tahvil piyasasındaki yükseliş sağlam temellere dayanıyor. Küresel büyüme üzerindeki risklerin arttıgını gören ve enflasyon üzerindeki baskının geçici olacagına inanan Merkez Bankası faizleri düsürerek ve piyasalara likidite vererek ekonomide olusabilecek durgunluk riskine karsı önlem almaya çalısıyor. Merkez Bankası politika faizlerini 50bp düsürerek %5,75 seviyesine çekti ve bankalara API ile verdigi parayı 9 milyara yakın artırdı. Bu hafta Salı günü yapılacak olan PPK toplantısında Merkez Bankası’nın faizleri indirmeye ve munzam karşılık oranlarını düşürmeye devam etmesini bekliyoruz.

Merkez Bankası’nın para politikasındaki miktarsal sıkılaşmadan vazgeçmesi kısa vadede kur üzerindeki baskının devam etmesine neden olabilir. Buna rağmen, uygulanan politikanın Türkiye ekonomisi için doğru olduğuna inanıyoruz. Düşük faiz ve zayıf TL Türkiye ekonomisinin küresel krizden daha az yara alarak çıkmasında yardımcı olabilir.

Ancak finansal kesim dısındaki firmaların net döviz açık pozisyonunun son üç yılda 30 milyar dolar artarak 112 milyar dolara çıktığı ve kurlardaki dalgalanmaya karsı duyarlılıgımızın arttığı unutulmamalı. Döviz kurundaki hızlı

yükseliş bu sirketlerin büyük kur farkı giderleri yazmalarına ve öz kaynaklarının kaydi olarak zayıflamasına neden olabilir. Dış pazarlardaki zayıflama bu şirketlerin döviz gelirlerini azaltarak söz konusu süreci hızlandırabilir. Firmaların döviz varlıklarının yüksek olması kısa vadede borç servisi açısından sorun olmasını engelliyor. Ancak küresel sokun uzun sürmesi durumunda sirketler kesimi için riskler artabilir.

Küresel büyümenin zayıf, likiditenin yüksek, faizlerin düsük oldugu mevcut küresel konjonktürde Türkiye gibi iç talebe ve dıs kaynaga dayalı büyüyen ülkeler göreceli olarak daha iyi performans göstermesini bekliyoruz. Küresel likiditenin bol ve faiz oranlarının düsük olması Türkiye’nin büyümek için ihtiyaç duydugu dıs tasarruflara düsük bir maliyetle ulasmasını saglayacak. Küresel büyümedeki yavaslamaya paralel emtia fiyatlarındaki düsüs ekonomi yönetimine cari açıgını azaltmakda ve enflasyonla mücadele etmesinde yardımcı olacak. Ekonomi yönetiminin bu süreci iyi yönetmesi durumunda Türkiye mevcut küresel konjonktürü bir fırsata çevirebilir.

Tüm yazılarını göster