Kur sorunlarından, Organize Sorunlar Bölgesi’ne…

Ferit Barış PARLAK AYRINTI ferit.parlak@dunya.com

TL’deki değer kaybının nereye kadar devam edeceği, yeni tartışma konumuz… Okurlarımdan biri, 2013 yılının Nisan ayında yine bu köşede yayımlanan yazımdan bir bölümü mail atmış ve bir de soru eklemiş, “Kurdaki yükselişe sevinir misiniz, üzülür müsünüz?”

Üreticilerimizle o dönem yaptığım sohbetlerde, “Bizim hammaddeyi aldığımız fiyata, dışardan son ürün ithal ediliyor.” söylemleri ön plana çıkınca yazdığım yazının, değerli okurum tarafından gönderilen bölümünü paylaşayım;

“TL’nin değerlenmesine seviniyoruz…

Ama, TL’nin değerlenmesi ile yabancının ürettiğini ve dolayısıyla ithalatı avantajlı kıldığımızı sümen altı ediyoruz…

Ve bu nedenle birçok alanda rekabet gücümüzü ve üretim kabiliyetimizi kaybediyoruz…

Son dönemde edindiğimiz ‘tüketerek’ büyüme alışkanlığımızı kronikleştiriyoruz…

Tasarruf açığımız varken ve bu nedenle yatırımlar için gerekli sermayeyi bulamazken, olan tasarrufu da ucuz yabancı ürünlere ve taş duvara bağlıyoruz…

Üretimi ve üreteni rantsız bırakıyoruz…

Sonuçta üreticisiyle tüketicisiyle vatandaşı borçlandırıyoruz…

Bu nedenle:

2003 yılında tüm dünyada başlayıp, krizlere rağmen bugüne kadar devam eden bol para döneminde borcumuzu 3-4 kat arttırmışız…

Aynı dönemde vatandaşın borcuna 50 kat ekletmişiz…

Ahmet efendiye olan borcumuzu sıfırlarken, Mehmet efendiye olan borcu 50 ile çarpmışız…

Milli gelirde sanayinin payını yüzde 23’lerden yüzde 16’lara geriletmişiz…

Cari açığa rekor üstüne rekor kırdırtmışız…

Ara malı ithalatında zirve yapmaya devam etmişiz…

Et, buğday dahil tarım ürünlerinde dışa bağımlı hale gelmişiz…

Enflasyon, büyüme, faiz, döviz kuru gibi makro hedefleri tek bir yıl dahi tutturamamışız…

Ve bu nedenle…

Üretenleri soğutmuş, üretmekten uzaklaştırmışız…

Bugün TL’nin değerlenmesine sevinenler bilsinler ki, böyle devam edersek (üretmeden tüketirsek) (üretimin önünü açmazsak) (yabancıların tasarruflarını borçlanarak tüketirsek), yarın TL’deki 3-5 kuruşluk kayıplara sevinecek durumlara geleceğiz.”

★ ★ ★

O dönem dolar kuru 1.75-1.80 aralığında gidip geliyordu… Bugün 3.30…

Enflasyon oranında yükselişlerle, ortalama 10-15 yılda gelmesi gereken seviyeye, son 2 yılda geldi…

Bırakın 3-5 kuruşu, bazı günlerde TL’de 10-15 kuruşluk kayıplar yaşandı…

★ ★ ★

Bu seviyedeki döviz sepeti enflasyon ve faizleri olumsuz etkileyecektir ama üreticiye rekabet avantajı sağlamanın yanı sıra tüketim çılgınlığını da törpüleyecektir...

Üretim rantını da artıracaktır...

Peki, üretme alışkanlığını yeniden yaymak için ‘kur’ yeterli midir?

Yıllara yayılması gereken kurdaki bu yükseliş, her alanda, zamanında adım atılması gerekliliği dersi de veriyor aslında…

★ ★ ★

Mesela:

Bugün işsizlik yükselip, sanayi üretimi düşüyorsa; sahadan bize farklı bir mesajın gönderildiğini anlamamız gerekiyor…

O mesaj, sorunun sadece yeni yatırımlarda değil, mevcut yatırımlarda da olduğunu anlatıyor…
Büyüme ve kalkınmanın lokomotifi olması gereken OSB’leri Organize Sorunlar Bölgeleri olarak anmaya başlamamız, 10 yıl önce döviz kurunun verdiği mesajdan çok daha önemli mesajlar veriyor…

Kalifiye işçi bulamayan, yeni yatırımlara göre daha yüksek vergi veren, emsal değer nedeniyle kendi arazisinde büyüyemeyen, olan küçücük sermayesini de tarlaya/araziye gömmeye zorlanan ve birçok ayrıntıyla uğraşan 50 bine yakın fabrikanın, 1.8 milyon kişiye istihdam sağladığı, rekabetçi, geliştirici ve sürdürülebilir üretimin güvencesi olduğu unutulmamalı…

Bu nedenle Anayasa reformu gibi eğitim, vergi sistemine yönelik reformları da kısa süreye sığdırmamız gerekiyor…

Tüm yazılarını göster