Kur savaşlarında asıl sorun istikrarsız finans sistemi

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Kur savaşlarının kim tarafından başlatıldığını ve kontrolden çıkan bu durumun sorumlusunun kim olduğunu sorgulayan IMF eski baş ekonomisti ve MIT profesörü Simon Johnson,"Kur savaşları sadece bir çatışma. Asıl sorun küresel finans sisteminin temelde istikrarsızlaşması ve sorumsuzca risk almanın bir kez daha büyük bir zarara yol açacak olması" diyor 

Küresel ekonominin yeni gündemi kur savaşları. Uzmanlara göre kur savaşlarının tüm dünyaya yayılması, ABD'nin korumacılığı desteklemeye başlaması ile ticaret politikalarını; Brezilya, Tayland ve Güney Kore'de gündeme gelen yeni kısıtlamalar ile küresel sermaye akışlarını; ve dünyanın her yerinde artmaya başlayan yabancı karşıtlığı ile ekonomik küreselleşmeye yönelik kamu desteğini etkileyecek boyutta.

MIT Profesörü ve IMF eski baş ekonomisti Simon Johnson ise, kur savaşlarının kim tarafından başlatıldığını; kontrolden çıkan bu durumun sorumlusunun kim olduğunu ve bundan sonra neler olacağını sorguluyor.Kur savaşlarının genel anlamda "bazı ülkeler kurlarını düşük değerde tutup, ithalatlarını artırıp, ihracatlarını sınırladılar" kapsamında tanımlandığını söyleyen Johnson, bu geleneksel bakış açısı kapsamında asıl suçlunun Çin olduğunu, ikinci sırada ise IMF'nin geldiğini ifade ediyor. Fakat Johnson'a göre, daha geniş bir açıdan bakıldığında, bugün yaşanan durumun ciddiyeti, Avrupa'nın küresel ekonomi yönetiminde reform yapmayı reddetmesinden kaynaklanıyor. Bu reform eksikliğine aynı zamanda siyasi yönetimdeki başarısızlık ve ABD'deki hayal kırıklığı da ekleniyor.

Sorumlulardan biri Çin

"Çin'in sorumlu olduğu konular da var" diyen Johnson'un bu yöndeki yorumları şöyle: "Çin bundan on yıl önce, gerçekleştirdiği ticaret fazlası ve dolar satın alma müdahalesi sayesinde, büyük hacimde yabancı döviz rezervine sahip oldu. Ülkelerin büyük bir bölümünde bu tür müdahaleler enflasyona yol açar, çünkü merkez bankası dolar karşılığında yerel döviz çıkartır. Fakat Çin finans sistemi çok sıkı bir şekilde kontrol edildiğinden ve yatırımcılara yönelik seçenekler sınırlı olduğundan, alışılmış enflasyonist sonuçlar yaşanmadı. Bu da Çin'e benzersiz bir yabancı döviz rezervi oluşturma yeteneği sağladı. Bugün Çin'in yabancı döviz rezervi 3 trilyon dolara ulaşıyor. Cari hesap fazlası ise 2008 krizinden önce GSMH'nin yüzde 11'ine ulaşarak tepe yaptı."

Bir diğer sorumlu IMF

"Prensip olarak IMF'nin ülkeler üzerinde baskı yaratıp, döviz kurlarının gerçek değerinin altında tutulmasını engellemesi gerekir" diyen Johnson, IMF'nin Çin'de, veya cari hesap fazlası olan hiçbir ülkede, yeterince güce sahip olmadığına dikkat çekiyor. "IMF'nin 1997-1998 yıllarında Asya finans krizine yaklaşımı, önde gelen orta gelirli yükselen piyasa ülkelerinin düşmanlığına yol açtı. Bu ülkeler, IMF'nin kendi çıkarlarını korumadıklarına inanıyorlar. Bu noktada, batı Avrupalılara çok önemli bir rol düşüyor, çünkü IMF yönetim kurulunda çok büyük temsil hakkına sahipler. Fakat bu ülkeler, kendi sandalyelerini korumak amacıyla, gelişmekte olan pazarlara daha fazla güç vermek istemiyorlar" yorumlarında bulunan Johnson, bunun sonucu olarak, yükselen piyasa ülkelerinin, yakın gelecekte IMF'den finansal yardım alma ihtiyacını duymamak için, Çin'in izinden gideceklerini ve cari hesap fazlası vermeye çalışacaklarını söylüyor. Bu da, bu ülkelerin, döviz kurlarının değer kazanmasını önlemek için büyük çaba sarf edecekleri anlamına geliyor.

Küresel ekonomik tehlikelerin asıl sorumlusu ABD

Johnson'un asıl vurgulamak istediği konu ise, Çin ve IMF'nin yanı sıra, bugün yaşadığımız küresel ekonomik tehlikelerin büyük bir bölümünün sorumlusunun ABD olduğu. Johnson'a göre bunun üç nedeni var: "Bunlardan birincisi artan sermaye akışının, gelişmekte olan piyasalarda yerel kurun değer kazanması yönünde baskı yaratması. İkincisi, son on yılda ABD'nin rekor bütçe açığı karşısında, siyasetçilerin aşırı tüketimden son derece memnun olması. Bu borçlar, ödemeler dengesinde fazla vermek isteyen Çin gibi yükselen piyasaların işini kolaylaştırdı. Bugün, bazı büyük ülkeler cari hesap fazlası vermek istediğinde, başka bir büyük ülkenin açık vermesi gerekiyor. Bush hükümetinin önde gelen isimleri, ABD'nin cari hesap açığının dış dünya için bir "hediye" olduğunu söylerlerdi. Fakat ABD geçtiğimiz on yıl boyunca kendi olanaklarının üzerinde aşırı derecede tüketti. Vergi kesintilerinin verimliliğe yol açacağını ve bütçeyi düzelteceğini düşünmek ise tamamen hayal ürünüydü. Üçüncü neden ise şu: Net sermeye akışı gelişen piyasalardan ABD'ye doğru akarken, brüt sermaye akışının, ABD ve Avrupa'da devlet tarafından desteklenen büyük bankalar yoluyla, gelişen piyasalardan diğer gelişen piyasalara akıyor olması. Uluslararası yatırımcılar rezervlerini 'batmak için çok büyük olan bankalarda' depolamayı tercih ediyorlar. Peki bankalar bu fonlarla ne yapacaklar? Aynı konu 1970'lerde de meydana geldiğinde, "petrol fazlasının geri dönüşümünü sağlamak" için Batı finans merkezlerindeki bankalar kredilerini Latin Amerika'ya, komünist Polonya'ya ve komünist Romanya'ya genişlettiler. Bu, o zamanda için iyi bir düşünce değildi ve 1982 yılında büyük bir borç krizine yol açtı."

Bir kez daha yanlış yolda ilerliyoruz

Bugün yine aynı yönde ilerlediğimizi, fakat bu sefer sorunun çok daha büyük ölçekli olduğunu söyleyen Simon Johnson, "Bankalar ve diğer finans oyuncuları, riske yüklenmek için her türlü teşvike sahip: Kazancı onlar paylaşıyor; zararı ise vergi mükellefleri. Kur savaşları sadece bir çatışma. Asıl sorun küresel finans sisteminin temelde istikrarsızlaşması ve sorumsuzca risk almanın bir kez daha büyük bir zarara yol açacak olması" diyor.

Tüm yazılarını göster