Krizin sihirli anahtarı tasarruf

A. Levent ALKAN aleventalkan@gmail.com

Çaydanlık kaynaya kaynaya suyunu tüketse de altta,

üstte demliğin değişen yalnızca ısı kaynağı olmuştur;

su buharı gitmiş, kızgın çelik gelmiştir.

Bugün çıta gibi aktif kuzey Avrupa ile buna karşı politikalar geliştirebilmekte yetersiz kalmış bir Güney Avrupa gerçeği, küresel ekonomiyi ikinci durgunluk dalgasına sürüklüyor. Euronun tedavül gördüğü 1 Ocak 1999, henüz dişleri olgunlaşmamış fındık farelerinin, çuval kemirmeğe başladıkları tarih olarak hatırlanıyor yorumlarda*. 1957'deki Roma Anlaşması; kamu borç yönetimi, vergi gibi temel maliye politikaları oturtulmadan parasal birlik sofrasına oturulmuştu Euro Bölgesi'nde...

Yunanistan'da özel sektörle yürütülen borç takası, geçen hafta başlatılan görüşmelerle bir sonuca erdirilemedi. Öte yandan Avrupa'da tüm olan bitene karşı Almanya, çok ayrı bir yerde duruyor, neden? 2000 - 2008 döneminde İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan, Portekiz alttaki çaydanlığında işgücü verimliğini kaynayıp kaynayıp suyunu bitirse de, üstteki Almanya bundan hiç etkilenmedi. Anılan dönemde Almanya, birim işgücü maliyetini düşürürken; Yunanistan %40, İspanya ve İtalya %30; Fransa ve Portekiz ise %25'ler düzeyinde artırdılar. OECD tanımına göre, işgücü maliyeti; girdisi, çalışılan saat, parça başı iş, istihdam edilen işçi; çıktısı, yurtiçi hasıla olan bir orandan ibarettir. Gerçekte, üretkenlik ve maaş artışı karşılaştırması, küresel ekonomide terazinin iki kefesi gibi çalışırlar. Popülizm ya da piyasalarda karlılığı devam ettirmek gibi kısa vadeli dinamiklere heba edilmemiş ekonomilerin üretkenliği, maaş artışlarından yüksek kalır. Almanya'da enflasyon 8 yıllık süre boyunca %1.5 düzeyinde kararlılığını sürdürürken, Euro Bölgesi ortalaması %2.25'in altına inememiş; tabii bunların reel ihracata yansımaları da çok gecikmemiştir. Almanya'da ihracat %65; İspanya, Yunanistan, Portekiz'de %40; İtalya ve Fransa'da %25 artmıştır. Bu fark Almanya'nın tüm büyüklüklerine işlemiştir: İhracat artışı, güçlü ekonomik performansı, düşük işsizliği ve sağlıklı kamu finansmanı, işte hep bu kaynaktan beslenmiştir.

Neler Yapılabilir?

Sağlam Euro Bölgesi ülkeleri; hükümet bonolarını satın almak, finansal kurumlarının borçlarını kapamak ve sermayelerine destek sağlamak gibi önlemleri uygulaya dursun, sorunlu ülkelere de iki çetin acı suyu içmek düşüyor. İlki, kamu harcamalarını çok sert bir şekilde kısmak; ikincisiyse ekonomik performansı geliştirecek, istihdam yaratacak ve zaman içinde gerçek maaş iyileştirecek adımları atmaktır. Bu yolda iki de tuzak yer alıyor. Bunlar, kamu harcamalarını kısmak yerine vergi oranlarını artırmak; yüksek emeklilik maaşları, ikramiyeler ve gelir destekleriyle geleceği olmayan uygulamaları tercih etmektir.

Kıssadan hisse:

Ulusal bütçemizde faiz dışı fazla vererek, toplam borç yükünü Avrupa ortalamasının altına indirerek, uzun vadeli enflasyonu düşürerek, IMF'nin kaynak dağılımı bozmasına izin vermeyerek, faiz lobisine set çekerek çok şey yapıldı ancak bir adım daha atım bunun kalıcılaştırılmasını sağlayacak iki şey vardı ki onları başaramadık:

1) sürdürülebilir büyüme öngörülerini sağlamlaştırmak, 2) cari açıkta sektörel baza inen yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek. 2011'e girerken, bir defaya mahsus fiyat artışlarımız söz konusuydu. Bu adım, kredilerdeki aşırı artışın önüne geçerek para politikasına destek çıkılıyorsa da, enflasyon artışını getiriyor ve üretimi olumlu etkilemiyordu. Bu arada, 3.çeyrek GSYIH verilerinden elde edilen sonuçlara göre, kamunun harcamalarını kısmadığını da unutmamak gerekiyor. Oysa Almanya küresel sistemik krize iki temel not düşüyordu: İlki, vergilerdeki artışın ekonomik performansı olumsuz etkilemesi; ikincisiyse, kamusal tasarrufun bu krizin sihirli anahtarı olması.

*: Mickey Levy, "Diverging competitiveness among EU nations", 19 January 2012, vox.

Tüm yazılarını göster