Krizde belirsizlikler ve vergi cennetleri

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Önce dünyada sonra Türkiye'de krizin nedenleri, gelişimi ve muhtemel sonuçları üzerine pek çok analiz, tahmin ve tartışma yapıldı. Son olarak Bodrum'un moral yükselten atmosferinde TÜSİAD'ın Yüksek İstişare Konseyi toplantısında hem hükümetin ve IMF'nin, hem de Türk iş dünyasının konuya bakışını ve pozisyonunu gözlemeye çalıştık.

TÜSİAD toplantısı: Temkinli iyimserlik

TÜSİAD YİK'de merakları giderecek netlikte açıklamalar olmadıysa da bunu bir şeyleri gizleme arzusundan ziyade, dünyada ve bir ölçüde Türkiye'de belirsizliklerin devamına, dolayısıyla bazı konularda bekle-gör tavırlarının tercih edilmesine bağlamak doğru olur.

Yine de ağırlıklı olarak vurgulanan hususlardan bir tespit yapmak mümkün; bütün taraflar Türkiye'nin orta vadeli programının birinci öncelik olduğunu kabul ederken, IMF Türkiye'nin şokları iyi absorbe ettiğini ama mali açıkların risk olduğunu, iş dünyası, krizden çok kriz sonrasına odaklanmak ve büyüme modeli ile finansmanını belirlemek gerektiğini, hükümet ise yeni dönemde güçlenen IMF'nin kaynaklarını daha etkin ve esnek kullanması ihtiyacından söz etmekle birlikte bunu politikasının merkezine koymadığını, daha ziyade kısa vadeli bir destek unsuru olarak gördüğünü, esas çabasını orta vadeli programa, mali disipline ve tanımlanacak bir mali kurala odaklayacağını belirtti. Kısaca yaza temkinli bir iyimserlik içinde giriyoruz.

Geciken küresel mevzuat: Vergi cennetleri

Türkiye'deki belirsizlikler belli. O halde gelin üzerinde henüz fazla durulmayan ve bizi de ilgilendiren bazı küresel belirsizliklere biraz daha yakından bakalım. Biliyorsunuz nisan başında toplanan G-20 zirvesinde, krizin oluşumunda etkili olan ve küresel planda ortak mevzuat ve yaptırımlar ile çözümlenmesi öngörülen sorunlar arasında vergi cennetleri, hedge fonlar ve finansal enstrümanların risk derecelendirmesini yapan rating kuruluşları öne çıkmıştı. Biz de 7 Nisan 2009 tarihli DÜNYA'da bu konuya kısaca değinmiştik.

Raporlama, gözetim ve denetim konusunda bu konularda sıkı kurallar geliştirilmesi konusunda aradan geçen iki ayı aşkın süreye rağmen fazla mesafe alınamadı. Muhtemelen bunun bir nedeni de kafa karışıklıkları. Sözgelişi vergi cennetleri ile hedge fonların arasında zorunlu ve organik bir bağ olup olmadığı tartışmalı. Ayrıca bu konulardaki bazı tezlerin objektif olmaktan çok yatırım ve sermayeyi cezalandıran sert mevzuatlarda ısrar eden gelişmiş ülke hükümetlerinin örtülü baskılarının ve gereksiz büyüklükteki kamu kesimini küçültmeye yanaşmayan gelişmekte olan ülkelerin kolaycılığının sonucu olduğu savunuluyor.

Aslında vergi var olalı beri vergi cennetleri de var. Ama daha sıkı gözetlenip denetlenmeleri ihtiyacı nispeten yeni. 1997'de ABD Başkanı Bill Clinton'un, bir G-7 toplantısı sonrasında "zararlı vergi uygulamaları" konusunda OECD'den istediği rapor 41 vergi cenneti tespit etmişti. Daha sonra 2000'de OECD, listeyi ikiye ayırdı ve standartlara uymayı kabul edenler ve etmeyenleri belirledi. Uyumu reddedenler zaman içinde üçe indi: Andora Lihtenştayn ve Monaco. Ama ülkeler, kendilerine göre çok daha geniş kara listeler oluşturmaya devam etti; Cayman adaları ve Jersey'den Kıbrıs ve Hollanda Antilleri'ne kadar pek çok ülke, çoğu devlet tarafından vergi cenneti olarak etiketlendi. Hatta kendisi de vergi cenneti sayılan bazı ülkeler, diğer vergi cennetlerini kara listeye aldılar.

Şimdiki küresel krizde de vergi cennetlerinin mevzuatlarının yetersiz olması ve bilgi gizlemeleri yüzünden pek çok sorunun doğmasına sebep olduğunu başta Obama olmak üzere İngilizler, AB liderleri kadar Rusya ve Latin Amerika gibi yükselen ülke hükümetleri savunuyor. Sözgelişi Almanya, İsviçre'nin de uyumsuz ülkeleri içeren kara listeye alınmasını istiyor. Daha da ilginci "Vergi Adaleti Örgütü" adlı iktisatçılar, muhasebeciler, avukatlar ve gazeteciler tarafından 2002'de kurulan ve finans piyasaları ile ilgili üst düzeyde vergi ve mevzuat araştırması yapan bir sivil toplum kuruluşu, 72 ülkeyi vergi cenneti olarak niteliyor ve bunların içine ABD ve İngiltere'den başlayarak İsrail, Güney Afrika ve Macaristan gibi ülkeleri de koyuyor. Örgüt, vergi cennetlerinin bilgi değişimi anlaşmalarının bir işe yaramadığını, çünkü otomatik değil başvuru üzerine bilgi verildiğini belirtiyor; bu nedenle AB'nin otomatik bilgi değişimi direktifine küresel geçerlik sağlanmasını öneriyor. Ters yönde ilginç bir örnek ise Çin. Çin'de vergi cennetlerine karşı açık yaptırım içeren bir mevzuat ve kara liste yok. 2008'de yürürlüğe konan ve gerçek ticari değerlerden sapan hileli işlemleri hedef alan, transfer fiyatlaması ve kontrol edilen yabancı şirket gibi güvenlik önlemlerini de kapsayan mevzuatın henüz çok yüzeysel ilkelerle yetindiği anlaşılıyor.

Karmaşa nasıl çözülecek?

Kısaca vergi cennetleri konusunda bir karmaşa söz konusu. Şu anda OECD standartlarına uyum konusunda çok farklı tutum içindeki her ülkenin aynı sepete konması gibi kaotik bir durum var. Sözgelişi 2000 yılında vergi sistemini değiştiren, yüzde 34,5 gibi ciddi bir kurumlar vergisi koyan, bir çok bilgi değişimi anlaşması imzalayan ve pek çok ülke ile çifte vergilemeyi önleme anlaşması müzakere eden Hollanda Antilleri ve OECD Genel Sekreteri Angel Gurria'nın bile övdüğü Karayip Adaları, Jersey, Guernsey gibi bilgi değişimi sağlayan ülkeler, farklı sınıflandırma talep ediyorlar. Öte yandan Fransa gibi yüzde 50'den düşük vergi uygulayan her yeri vergi cenneti olarak gören aşırı uygulamaları benimsemek de mümkün değil.

Anlaşılan, saydam ve açık bir vergi cenneti tanımı gerekiyor. Her isteyen, istediği ülkeyi vergi cenneti diye etiketleme hakkına sahip olmamalı. İş hacimlerinde düşmeyi göze alan ve sürdürülebilirliği sağlamak için kurallara ve standartlara uymayı kabul eden rejimlere esneklik göstermenin hakkaniyete daha çok uyacağı muhtemel. Zaten İngiltere'nin ikamet etmeyenlere tanıdığı haklar, İrlanda'nın yüzde 12,5'lik kurumlar vergisi, İsviçre, Avusturya ve Lüksemburg gibi ülkelerin cömert mevzuatları salt OECD üyesi oldukları için kara listeye alınmaz iken, ayrıca ülkelerin iç mevzuat düzenlemeleriyle vergi cennetlerinin kötüye kullanılmasını önlemesi mümkün iken sadece bu cennetleri suçlamak da çok adil görünmüyor. Kaldı ki yüksek vergi rejimine sahip ülkelerdeki pek çok mevzuat düzenlemesinin getirdiği pek çok muafiyet ve istisna ile vergi cennetlerini de sollayan vergi planlama imkanları sağladığı da doğru.

Son olarak piyasa ekonomisi ahlakı ve rekabetçilik açısından bu rejimlerin yararlı bir işlev gördüğü ve dünyadaki hükümetleri piyasa ve yatırımcı dostu liberal mevzuat değişiklikleri yapmak zorunda bıraktığı tezi de yaban atılamaz. Cezalandırılması gereken uygulamanın belirli ülke coğrafyaları değil, sakıncalı işlem ve faaliyetler olduğu, son krizde bunu yapmayanların Wall Street ve Londra'daki City gibi finans merkezlerinde bulunduğu da doğru. Bakalım OECD'nin sonbaharda açıklaması beklenen "uyumsuz rejimler" listesi nasıl oluşacak? Belki bizde de hükümetin karar vermesi gereken liste, bütün bu rejim farklılıklarını irdeleyerek belirlenecek.

Tüm yazılarını göster