Kriz, marka satın almada fırsat yaratıyor

Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

2003 yılında da Avrupa'da kriz vardı. Bugünkü kadar güçlü değildi ama, Avrupa sallanıyordu.

İşte o dönemde bir İtalyan işadamı bana dedi ki: "Türk firmalarının önünde bir fırsat var. Avrupa'da konjonktür müsait. Türk firmaları pazarda tanınmış markalara ortak olabilir... Bu Türk ihracatının ufkunu açar...

Bugünlerde Türkiye için fırsat yaratacak durumdaki Avrupa konjonktürü uzun süre devam etmez. Altı ay sonra fırsat kaçmış olur. Türk firmaları olan bitenin farkında değil...

Türkiye markasız, fason üretim yaparak ihracatını sürdüremez, geliştiremez. Fason üretimde Çin gibi dev rakiplerle baş edilemez. Türkiye'de oturarak dünya pazarlarında rekabete girilemez.

Türk firmalarının markaya geçmeleri, yönetim merkezlerini Avrupa'ya taşımaları şart... Fakat bunlar çok pahalı ve zaman alacak işler...

Ama kolayı var. Türkiye'deki üreticilerin önünde bir fırsat var... Avrupa'da konjonktür kötüye gitti. Birçok marka satılık durumda. Türk firmaları bu konjonktürü değerlendirmeli. Kendi alanlarında marka sahibi Avrupa firmalarına ortak olmalı. Bu ortaklık yoluyla hem markaları olur, hem yönetim merkezlerini Avrupa'ya kaydırmış olurlar...

Yönetim merkezi Avrupa'da olan firma daha kolay ve ucuz finansman imkanına kavuşur. Pazar sınırlamalarından kurtulur. Türkiye'deki üretimi kendi markası için yapar. Fason üretim için onun bunun peşinde koşmaz."

"Türk firmalarının kendi markalarını yaratma imkanını" sorduğumda ise, "Çok pahalı ve uzun zaman alır. Türkiye'de oturarak marka yaratmak da çok zor... Neden kısa yol var iken olmayacakları tartışıyorsunuz... Bugün bir Türk firması 100 milyon dolar dolayında bir sermaye ile Avrupa'da marka sahibi bir firmaya ortak olabilir. İmkanı oldukça da ortaklık payını büyüterek markayı ele geçirebilir" demişti.

Konuştuğum yabancı uzman, Avrupa'da bu tür evliliklere aracılık edecek uzman kuruluşların bulunduğunu, ancak Türk firmalarının hem tehlikeleri, hem fırsatı iyi değerlendiremediklerini, 100 milyon dolar dolayındaki bir ortaklık ödemesinin bazı firmalarca büyük ödeme olarak kabul edildiğini söylüyordu.

Biz orta ve uzun dönemli stratejileri tartışacak ve uygulayacak yerde, "Bugün şunu sattık, şu kadara sattık, döviz kuru şu oldu, kota bu oldu, Çin geldi, koruma bitti" gibi güncel konularla uğraşıyoruz.

Fasonculuktan kurtulmanın, marka sahibi olmanın zamanı geldi... İmkanları ve fırsatları değerlendirmekte yarar var.

Kriz sonrası sadece Avrupa'da değil, dünyanın her köşesinde, marka konusunda yeni imkanlar ortaya çıktı.

Özellikle Avrupa'da konjonktür kötüye giderken birçok marka satılıyor...

Türk firmaları bu konjonktürü değerlendirmeli. Kendi alanlarında, (1) markaları satın almalı veya (2) marka sahibi Avrupa firmalarına ortak olmalı.

Başta giyim sanayicilerimiz olmak üzere genelde tüm ihracatçılarımız ciddi pazar sorunlarıyla karşılaştığı için "marka konusu" gene gündeme geldi.

Örneğin, giyim sanayicilerimiz küresel rekabete rağmen dış pazarlarda ürün satmaya devam ediyorlar ama, bizim ürettiğimiz giysiler alt gelir grubuna yönelik ucuz ve markasız giysiler. Bu nedenle pazara yeni giren her ülkenin ihracatçısıyla rekabet etme arayışında devamlı fiyat kırıyoruz.

Şimdilerde giyim sanayicilerimiz her ne kadar tasarıma önem veriyor ise de markalaşmadan tasarımla pazarda yer tutmanın imkânsızlığı ortada.

Dış pazarlardaki markaları satın almaya, markası olan giyim kuruluşlarının paylarını satın almaya belki bizim giyim firmalarımızın mali güçleri yetmez.

Ama bu demek değil ki, üç beş giyim firması, birleşerek bir markayı satın alamaz. Markası olan bir yabancı firmanın sermayesine katılamaz.

Tüm yazılarını göster