Kriz bu kez çok daha yakınımızda

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Küresel krizin ABD'de 2008 yılı ortasında patlak verip sonbahardan itibaren tüm dünyaya dalga dalga yayıldığını bilmeyenimiz yok. Bizim ABD ile doğrudan çok fazla bir ticaretimiz olmadığı için krizden etkilenmemiz dolaylı oldu. Bütün dünyaya yayılan krizden en çok da AB ülkeleri etkilendi. Kriz bizi doğrudan değilse de, AB bölgesiyle olan ilişkimizin yoğunluğundan ötürü dolaylı olarak fena vurdu. Yeri gelmişken hemen oranları verelim; ihracatımızda AB'nin payı yaklaşık yüzde 50, ABD'nin payı yalnızca yüzde 3. İthalatımızın ise yüzde 40 kadarını AB ülkelerinden, yüzde 6 kadarını da ABD'den yapıyoruz.

Bu kez ortada tuhaf bir durum var. ABD'de patlak veren küresel krizden etkilenen ve bizi etkileyen AB, şimdi "krizi doğrudan yaşayan ve yayan" konumda.

Yunanistan'ın durumu malum. 110 milyar euroluk üç yıl süreli kurtarma paketinin işe yarayıp yaramayacağı tartışıladursun, bu kez de Akdeniz kuşağındaki diğer ülkelerle ilgili kaygılar artıyor. İlk etapta sorun yaşayacak ülkeler olarak İspanya ve Portekiz gösteriliyor, İtalya'da bile gidişatın iyi olmadığının altı çiziliyor. Özetle AB çatırdıyor, ki hem de ne çatırdama…

ABD'den etkilenip sıkıntı yaşayan ve dolaylı olarak bize de yaşatan AB, şimdi kendisi bir darboğaz içine girince bundan biz nasıl etkileniriz dersiniz?

Etki birkaç yönlü

AB ülkeleri bir darboğaza girerlerse, ki zaten büyük ölçüde girmiş durumdalar, doğal olarak tüketimi, ithalatı azaltacaklar. Bu da ihracatının yarısını bu ülkelere yapmakta olan bizi tartışmaya yer bırakmayacak şekilde etkileyecek. İhracatımız, AB'deki kriz yüzünden sekteye uğrayacak, pazar kaybıyla karşı karşıya kalacağız. Bu kaybı öyle çok kısa sürede başka pazarlar bularak telafi etmek hiç kolay değil; dolayısıyla üretimi kısmaktan başka çaremiz kalmayacak. Bir başka ifadeyle önümüzdeki süreçte bizi, "sanayi üretiminde ilk aylarda ortaya çıkan hızlı artışın yavaşlayacağı" bir dönem bekliyor olabilir.

Diğer etki de, döviz kuru kaynaklı olacak. Euro, dolar karşısında son bir buçuk yılın en düşük düzeyine inerek 1.30'un altını da gördü. Dolar-euro paritesi ile Türk Lirası'nın dolar ve euro karşısındaki değeri ihracatçımız için çok ama çok önemli.

Türkiye, ihracatının yaklaşık yarısını euro cinsinden, yüzde 45 kadarını dolar cinsinden gerçekleştiriyor. İthalatta ise tablo daha belirgin olmak üzere tam tersi. İthalatta euronun payı 33, doların payı yüzde 63 dolayında bulunuyor.

İhracatçısınız, Avrupa'ya euro ile mal satıyorsunuz ve elinize, her geçen gün TL karşılığı düşen, değerini yitirmekte olan bir para geçiyor. Oysa aynı dönemde bu ihracat için gereken üretimi yapmak üzere ithal ettiğiniz hammaddeye, ara mala dolar cinsinden ödeme yapıyorsunuz, dolar da günden güne değer kazanıyor. İkisi birden düşse ya da artsa, neyse; ama sanki her şey zarar etmeniz üzerine kurgulanmış gibi…

İhracatçının yaşadığı sorun bir yana, makro göstergeler açısından da sorun var. Euro cinsi ihracatı kayıtlara dolar olarak geçirmek durumundasınız. Örneğin 100 euroluk ihracat, parite 1.50 düzeyinde bulunurken dış ticaret kayıtlarına 150 dolar olarak girmekteyken, şimdi 1.30'a düşen parite yüzünden aynı ihracat bu kez 130 dolar olarak kaydediliyor. Satılan malın miktarı aynı, ülkeye giren paranın miktarı aynı, ama dış ticaret kayıtlarında ciddi bir düşüş var. Bu da paritenin cilvesi…

Tüm yazılarını göster