Kriz, babanızın krizi mi?

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Bu hafta, yurtdışında ve Türkiye'de ekonominin geleceğine ilişkin iyimser bir hava esiyor. İyimserliğin nedeni olarak, bazı ülkelerde tüketici güven endeksindeki pozitif eğilimin başlaması, özellikle ABD'de borsa oyuncularının izlediği firmaların açıkladığı bilanço karlarının (zararlarının) beklenenden dahi iyi olması ile yine ABD'de işsizlik fonuna yapılan başvurulardaki oransal düşüş gösteriliyor. Tüm bunlar küresel boyuttaki kara bulutların dağılması açısından önemli. Ancak unutmamalıyız ki, ekonomi açısından, aşırı iyimserlik de aşırı kötümserlik kadar zararlıdır.

Yapılan bu yorumlar açıkça krizi hafife almaktır. Sorunları hafife alarak çözmek mümkün değildir. Yaşadığımız kriz, elbette 2010 yılında önemli ölçüde hafifleyecek. Ancak 2010'da da krizin yarattığı işsizliği çözmek mümkün olmayacak. Başkan Obama'nın baş danışmanı Lawrence H. Summers'ın 1988 yılında yazdığı "Göreli Ücretler, Ücretlerin Etkinliği ve Keynesyen İşsizlik" (American Economic Association toplantısına sunduğu tebliğ) adlı çalışmasında da belirttiği üzere işsizlik bir kanserdir. Uzun soluklu bir tedavi ile ortadan kalkar.

Finansal piyasaların aktörleri krizin bu yönünü ne yazık ki görmemekte ısrar etmektedirler. Bu bizdeki oyuncuları ve krizi hafife alanları da heyecanlandırmaktadır. Nitekim İMKB endeksi, TÜİK'in enflasyon rakamlarını açıkladığı gün ciddi oranda arttı. Bu artış hafta boyunca da devam edecek gibi durmaktadır. Televizyonlardaki yorumculara göre de artık piyasalara boğa (yani riski sevenler, Keynes bu kavramı 1930 yılında yazdığı Para Üzerine Denemeler kitabında kullanmıştı) gücü egemen oluyor. Halbuki açıklanan enflasyon verileri, Ülkemizin deflasyonist bir krize girdiğinin açık bir belgesidir.

Nitekim TC Merkez Bankası enflasyon raporunu açıklarken 2009'un ilk çeyreğinde çift haneli küçülme oranı ile karşı karşıya kalmamızın sürpriz olmayacağını söyleyerek iktisat tarihçileri için yeni bir belge daha sunmuştur. Bu belgeleri, özellikle profesyonel iktisatçıların okuyamaması ya da okumak istememeleri, kibarca krizin büyüklüğünü algılayamadıklarını göstermektedir. TC Merkez Bankası, enflasyon oranındaki bu düşüşün nedeni benim politikalarımın sonucu değildir, diye haykırsa da sesini duyuramamaktadır.

Deflasyonun ne olduğunu, traji-komik bir olayı aktararak anlatmaya çalışalım; 1929 krizinde ABD'li bir ailenin reisi (Türk geleneklerine uyarak biz de baba diyelim, annelere neden aile reisi demiyorsak…) eve bir gün sevinerek gelir, çünkü otomobil fiyatları düşmüştür, arabasını değiştirebilecektir. Anne de sevinçlidir. Çünkü radyo fiyatları düşmüştür, yatak odasına radyo alabilecektir. Büyük bir mutlulukla akşam sofrasını hazırlarlarken evin kızı suratı asık olarak gelir ve beni işten çıkardılar der. Çok üzülmezler, Fiyatlar düşmüştür. Bundan dolayı hanenin reel geliri düşmemiştir. Bu sevinç uzun sürmez. Ne yazık ki üç gün içinde ailenin tüm bireyleri işsiz kalır. Ancak fiyatlar düşmeye devam eder.

Buradan yola çıkarak yaşadıklarımızı ve sürmekte olan krizin sona erip ermediği tartışmasının 1929 bunalımı öncesindeki tartışmaları andırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Unutmayalım çoğu zaman borsalardaki bu tür yükselişlerin ardından çöküş olmaktadır. Umarız tarih tekerrür etmez. Aksi durumda, babalarımızın krizinden bizler ders almamışız demektir.

Tüm yazılarını göster