Kritik minerallerin jeopolitiği

Dünyanın büyük ekonomileri arasında yeni bir rekabet alanı ortaya çıkıyor: Kritik mineraller. Bu minerallerin dönüşen küresel ekonomideki önemi nedir? Çin’in bu sektördeki hakimiyeti büyük güçler arasındaki ilişkileri nasıl şekillendiriyor?

Prof. Dr. Tolga Demiryol Küresel perspektif tolga.demiryol@dunya.com

Dünyanın büyük ekonomileri arasında yeni bir rekabet alanı ortaya çıkıyor: Kritik mineraller. Bu minerallerin dönüşen küresel ekonomideki önemi nedir? Çin’in bu sektördeki hakimiyeti büyük güçler arasındaki ilişkileri nasıl şekillendiriyor?

Bu yazıda bu çok boyutlu konuya kısa bir giriş yapmayı amaçlıyorum. Kritik mineraller kategorisi yüksek dayanıklılık, hafiflik, manyetizma ve iletkenlik gibi kimi özellikleri nedeniyle yüksek teknolojiye dayalı uygulamalar için önem taşıyan bir grup mineral ve metali kapsıyor. Lityum, kobalt, titanyum ve nadir toprak elementleri gibi örnekler bu kapsamda değerlendiriliyor.

Bu materyallerin savunma sanayii de dahil olmak üzere pek çok alanda uygulamaları olmakla beraber günümüzde kritik minerallerin ön plana çıkmış olmasının esas nedeni küresel ekonominin içinde bulunduğu iki makro ölçekli dönüşüm: dekarbonizasyon ve dijitalleşme. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde rol oynayan elektrikli araçlar, rüzgâr türbinleri ve güneş panelleri gibi teknolojiler için kritik minerallere ihtiyaç var.

Benzer şekilde dijitalleşmenin temel taşıyıcıları bataryalar ve yarı iletkenlerin üretiminde de kritik mineraller yoğun olarak kullanılıyor. Mesela, elektrikli bir aracın üretimi benzinli bir otomobile göre 6 kat fazla mineral gerektirirken, rüzgâr enerji santrallerinin mineral ihtiyacı da gaz ile çalışanlara göre 9 kat fazla.

Kritik minerallere yönelik artan talep ekonomik olduğu kadar jeopolitik bir mesele. Bunun nedeni ise arzın dünya genelinde eşit dağılmaması. Çin birçok kritik mineralin en büyük üreticisi ve tüketicisi. Diğer ülkelerde çıkarılan minerallerin kullanılır hale gelmesinde de önemli rol oynayan Çin, küresel lityum üretiminin yüzde 60'ını, kobalt rafinasyonunun yüzde 70'ini, nikel işlemenin yüzde 80'ini ve nadir toprak elementleri üretiminin yüzde 90'ını elinde tutuyor.

Bu durum Çin'e yeşil ve dijital teknolojilerin gelişmekte olan pazarlarında önemli bir avantaj sağlarken, Çin'e bel bağlayan diğer ülkeler için de bir kırılganlık kaynağı teşkil ediyor. Çin ve ABD arasındaki jeopolitik rekabet ortamında, Çin’in kritik mineral tedarik zincirlerini bir silah olarak kullanması ve ABD ile ortaklarını baskı altına alması mümkün.

Bu senaryo, ABD karar alıcıları için bir kâbus. Bu nedenle kritik mineral arz güvenliği son dönem ulusal strateji belgelerinde ele alınan konuların başında geliyor. ABD kritik mineraller konusunda partnerleriyle işbirliği arayışlarını hızlandırdı. 2023’te imzalanan Kritik Mineraller Anlaşması (KMA) ABD-AB tedarik zincirlerini güçlendirmeyi hedefliyor. Transatlantik ekseninde yeşil dönüşüm üzerinden son dönemde yaşanan gerilimleri dikkate alırsak, KMA önemli bir jeopolitik yeniden hizalanmaya işaret ediyor.

Bilindiği üzere 2022’de Biden yönetiminin büyük umutlarla geçirdiği Enflasyonu Azaltma Yasası yeşil enerji sektöründe haksız rekabete neden olduğu için AB tarafından eleştirilmişti. Çin’e yönelik yükselen tehdit algısı ABD ile AB’nin kritik mineraller stratejilerini uyumlulaştırma ihtiyacını beraberinde getirmiş görünüyor. Kritik mineral piyasalarının geleceğine dair pek çok belirsizlik de var. Yeni projelerin hazırlık aşamaları ve kısa vadeli arz-talep dengesizlikleri, uzun vadeli ihtiyaçları karşılamak için yapılan yatırımları etkiliyor.

Mineral üretiminin beraberinde getirdiği kimi çevresel ve toplumsal maliyetler, Çin dışındaki aktörlerin kapasitelerini artırmakta zorlanmalarına neden oluyor. Dekarbonizasyon/dijitalleşme süreçleri ile küresel jeopolitik rekabetin kesişim noktasında olan kritik mineraller konusunu yakın gelecekte tartışmaya devam edeceğiz.

https://www.iea.org/reports/the-role-of-criticalminerals-in-clean-energy-transitions/executivesummary

Tüm yazılarını göster