Kredi sınırlaması ithalatı azaltacak ama cari açık sorununa çözüm getirm

Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN gungoruras@superonline.com

Geçen hafta sonu TÜİK, yılın ilk 3 ayına ait ihracat ve ithalat rakamlarını açıkladı. Yılın ilk 3 ayında ihracat artışı yüzde 21, ithalattaki artış yüzde 45 oranında. İlk 3 ayda dış ticaret açığı 24 milyar dolar. İhracat geliri ithalat giderinin sadece yüzde 56'sını karşılayabiliyor. Dış ticaret açığı cari açığı (döviz açığını) belirleyen ana kalem. Demek ki cari açık sorunu devam ediyor. Merkez Bankası, bankaların kredilerindeki gelişmeyi yavaşlatarak tüketimi frenlemeye, ithalat harcamalarını kısarak cari açığı (döviz açığını) küçültmeye çalışıyor.

Soru şudur: Kredileri kısarak, tüketimi ve ithalat gereğini frenleyerek döviz açığı küçültülebilir. Fakat döviz açığı sorunu, cari açık sorunu çözülemez. Cari açık sorununun arkasında ucuz ithalat ve ucuz ithalata neden olan ucuz döviz politikası var. Talebi frenlemek, üretimi frenlemek demektir. Bu da üretimden fedakarlık demektir. Cari açığı (döviz açığını) küçültmek için talebi kısacak ve de büyümeyi yavaşlatacak mıyız? Acaba, döviz kurunda gerekli düzeltmeler yapıldıktan sonra daha hızlı büyüyerek cari açığı kapatmak daha iyi olmaz mı?

Bu iki soruyu basitleştirerek de sormak mümkün?

Fakirlikte mi denge arıyoruz, zenginlikte mi?

Büyümeyi yavaşlatarak, fakirlikte dengeye ulaşmak kolaydır. Marifet, zora gelerek, büyüyerek, zenginlikte dengeye ulaşmaktır. Biz zora gelmekten hoşlanmadığımız için, yaşam felsefemiz kaderciliğe, kanaatkarlığa dayandığı için genelde büyümenin külfetini göze alamayız. Biz "Bir lokma, bir hırka" felsefesine inanmışların çocuklarıyız. Biz "Ayağını yorganına göre uzat. Elindeki ile idare et" nasihatleri ile büyüdük. Geliniz görünüz ki, günümüzde halkımızın özlemi, "Başka ülkelerdeki insanlar gibi yaşamak." Bu özlem ile "Başka ülkelerdeki insanların yediğini yiyoruz, bindiği otomobillerin aynını getirterek kullanıyoruz, onların evlerinden daha lüksünü inşa ediyoruz." Ama gelirimiz onlarınkinin çok çok gerisinde. Gelirin artması için üretmemiz lazım. Üreteceğiz ki gelirimiz artsın. Başkalarının tükettiklerini satın almak için harcadıkları para kadar gelirimiz olsun. Ülke gelirinin ölçüsünü milli gelir  rakamı gösterir. Ülkede gelir artışı milli gelir rakamından izlenir. Buna da büyüme oranı denir. Başkaları bizden önce yola çıktı. Onun için önümüzde koşuyorlar. Onlara yetişebilmemiz için onlardan hızlı koşacağız. Açık anlatımıyla milli gelirin büyüme oranı ne kadar yüksek olur ise önümüzde koşanlara o kadar yaklaşırız. Büyüme hızını frenlersek aramızdaki uçurum büyür.

Büyümenin motoru sermaye ve emek ile sermaye ve emeğin verimliliğidir. Sermaye gelirin tüketilmeyen kısmından oluşur. Bizim halkımızın geliri düşük olduğundan gelirinin yüzde 80'inden fazlasını tüketiyor. Geriye kalan yüzde 20'nin altındaki tasarruftan oluşan sermaye... Hızlı büyüme için yeterli değil. Emek bol ama sermayenin de emeğin de verimliliği çok düşük. Tasarrufun yetersizliği nedeniyle başka ülkelerin tasarruf fazlalarını faiz ödeyerek kullanmaya mecbur kalıyoruz. Buna alıştık. Her yıl kullandığımız dış tasarrufları cari açık (döviz açığı) rakamlarından izliyoruz. Giderek daha fazla dış tasarruf kullanmaya başladık. (1) Her yıl bu kadar dış tasarruf bulmak zor. (2) Gelen paranın maliyeti var. Bunu geri ödemeye mecburuz.

İşte bu noktada, ekonomi politikasını yönetenler bir seçim yapmak zorunda:

- Daha az dış tasarruf kullanmak (cari açığı küçültmek için) halkın tüketimine sınır getirilebilir. Büyümeye fren getirilebilir. Halkın gelir artışı sınırlandırılınca, halk daha az harcamak zorunda kalınca ve de ülkede daha az yatırım yapılınca, dış tasarrufa ihtiyaç küçülür. Cari açık aşağıya iner.

- Tasarruf artırılır. Halkın eline geçen gelirin daha büyük kısmını tasarruf etmesini sağlayacak mali politikalar uygulanır. Halk gelirinin yüzde 80'inden fazlasını tüketirken tüketim oranı yüzde 70'lere çekilir. Ücretler, maaşlar artırılmaz. Tersine vergiler artırılır. Böylece dış tasarrufa gerek kalmaz.

- Küçülmeye değil, üretime dayalı büyüme politikaları uygulanır. Büyüme politikaları gerçekçi döviz kuruna dayalı üretim  ve yatırıma dayandırılır. Gerçekçi kur ihracat  artışını teşvik eder, ithalatı sınırlandırır. İstihdam ve gelir artarken, cari açık da küçülür. Bu politika ile devamlı olarak dışarıdan gelen parayı harcamaya alışmış bir ekonomiden, iç kaynağını yeterli hale getiren, dış kaynağa (sıcak paraya) bağımlılıktan kurtulan, kendi dövizini kendi yaratan bir ekonomiye geçmek mümkün. Başkaları bunu nasıl yaptı ise biz de yapabiliriz. Bunu sağlayacak ekonomi politikalarını oluşturacak ve uygulayacak kadrolarımız var. Yeter ki, bunun ihtiyacını ülkeyi yönetenler, yönetmeye soyunanlar görebilsin. Bunun gereği halka anlatılabilsin.

Tüm yazılarını göster