Bugün İngiltere’de Kraliçe’nin ölümünden sonra başa geçen Kral Charles’ın taç giyme töreni gerçekleşecek. İngiliz monarşisi için “biz buradayız” mesajı vermek ve dünyada görünürlüğünü öne çıkarmak adına önemli bir gün. Bir yandan büyük törene hazırlıklar devam ederken diğer yandan ülke “kraliyet-monarşi” sorgulamalarına ve tartışmalara gömülmüş durumda.
Düzenlenecek törenin maliyetinin 100 milyon pounda ulaşacağının ortaya çıkmasıyla hem muhalif siyasiler hem de monarşi karşıtları isyan bayrağını açtı. Ülke ciddi bir ekonomik krizden geçip halk artan yaşam maliyetleri ile boğuşurken böylesi bir savurganlığa karşı tepkiler büyüyor.
Diğer yandan bu seremonilerin ve kraliyet ailesinin köklü İngiliz geleneklerini temsil ettiği ve ülke tanıtımına ve ekonomisine katkı sağladığını ve o yüzden törenin yapılması gerektiğini savunanlar da var.
Törenin ekonomik boyutu ortalığı karıştırmışken geçen hafta bir de “bağlılık yemini” krizi olayı iyice tartışmalı hale getirdi. Tören sisteminde yapılan değişiklikler ile halka ilk kez törende aktif bir rol verilecek ve dünyanın dört bir yanından insanlardan Kral'a bağlılık yemini etmeleri istenecek.
Yapılan açıklamaya göre halk nerede olursa olsun tören sırasında toplu olarak krala, varislerine ve haleflerine biat etmeye davet edilecek. Halktan “Majestelerine, kanuna göre varislerinize ve haleflerinize gerçek bağlılık göstereceğime yemin ederim.
Öyleyse Tanrı bana yardım etsin.” yemininin yüksek sesle edilmesinin istenmesi şaşkınlıkla karşılandı. Bu yüzyılda insanların böylesi bir yemin etmesinin demokrasiye aykırılığına odaklanan da var, dini bir baskı kurarak kraliyet ile ilgili her şeyi sorgulamadan zorla kabul ettirmeye çalışmanın utanç verici olduğuna da. Konunun elbette tarihi, politik, ekonomik pek çok kırılımı ve katmanı var. Ama tüm bu kraliyet ve monarşi meselesi, aynı zamanda ciddi bir iletişim başarış; altında çok ciddi iletişim aklı ve yatırımı da var.
Töreni modernize etmek, törenin kapsayıcılığını arttırmak, farklı dini görüşlerin temsilcilerine törende rol vermek gibi manevralarla kurumun “toplumsal meşruiyetini” korumaya çalışan ekip, böylesi bir yemin ile iletişim literatüründeki “katılım ve etkileşim” konularına da göz kırpıyor gibi görünüyor.
Bakalım çok uzun yılla boyunca kendini yeniden üretmeyi ve varlığını devam ettirmeyi başarmış “kraliyet ve monarşi markası”, bu hamlelerden fayda görecek mi? Siz olsaydınız sadece birinin oğlu olarak doğduğu için Kral olan birine, varislerine, haleflerine gerçek bağlılık göstereceğinize yüksek sesle yemin eder miydiniz?
Daha iyi bir geleceğe umut: Akbank Sürdürülebilir Finans Çerçevesi
Sürdürülebilirlik alanındaki atılımların hız kazanabilmesinde tüm dönüşüm sürecinin finansmanı en kritik noktalardan bir tanesi. Bu yüzden, finans kuruluşlarının sürdürülebilir kalkınma amaçları çerçevesinde bir gelişim ve dönüşüm yolculuğunda olan kurum, marka ve sosyal girişimlere o yolculuğu mümkün kılacak özel finansal çözümler ve destekler sunmasının hayati bir önemi bulunuyor.
Sözün özü, daha iyi bir geleceğe dair umut olabilmesi için finans sektörünün sürdürülebilirlik meselesini odağına alıp kendisini öncü ve kolaylaştırıcı olarak sürekli revize etmesi gerekiyor. Bu anlamda, Akbank’ın Sürdürülebilir Finans Çerçevesinin kapsamını genişletmesi ve sürdürülebilir finansman alanındaki çalışmalarına ivme katma planlamasını önemli bir gelişme olarak değerlendirmek gerekiyor.
Özellikle iklim değişikliği ile mücadele kapsamında, emisyon azaltım ve iklim adaptasyon finansmanı ile dönüşüm finansmanını daha kapsamlı bir şekilde ele alma odağı ve istihdam yaratmayı, cinsiyet ve fırsat eşitliği sağlamayı ve özellikle deprem bölgesini yeniden kalkındırmayı amaçlayan sosyal finansman modellerini hızlandırma vaadini de yüksek sesle dile getirmeleri de umut verici bir kilometre taşı diye düşünüyorum.