Bu köşede aylardır kuru, faizi, doları bırakın stratejiye, iş modeline, yönetim kalitesini artırmaya bakın diyorum. Elbette ülkemiz şirketlerinin büyük çoğunluğu yapısal olarak konjonktürel yönetim dediğim, yani likidite bolluğu dönemlerinde ucuz finansmana dayalı büyüme modelini benimsediğinden, rakipleri ile fiyat rekabeti yaptığından, ciro odaklı yönetildiğinden ve ihracatta da değersiz TL ile rekabet modelini benimsediğinden kuru, faizi, doları bırakamıyor.
Bırakmıyor. Bir ülkenin iş dünyası strateji, iş modeli, inovasyon, yönetim gibi meseleler yerine sabah akşam ekonomiyi konuşuyorsa, o ülkede konjonktürel yönetim vardır ve iş dünyası siyasi kararlara bağımlıdır. Siyasetçiler makro seviyede hata yaptığında, mikro seviyede bunu yönetmek zorlaşır.
Bir süre sonra siyasetçinin rasyonel olmayan karar ve politikaları iş hayatında konjonktürel yönetimi, iş dünyasında konjonktürel yönetim de siyasi karar ve politikaları besler. Faiz ve kur tartışmaları ile şekillenen ekonomik konjonktür siyasetçi için de şirketler için de bir strateji aracı haline döner.
Buradan iki tür çıkış yolu vardır. Ya, siyasetçi rasyonel kararlar alarak doğru olanı yapacaktır (küresel siyasi ve ekonomik entegrasyon, yapısal reformlar, serbest piyasaya müdahale etmeme, siyasi sistemde güçler ayrılığını sağlama, yönetişim gibi) ya da mikro seviyede şirket kendi göbeğini kendi kesecektir. Bugün ilki konusunda umutlu olmak için yeterli veriye sahip değilsek, ikinci yolu seçmek zorundayız. Kaderimizi makro ortama ve konjonktüre bağlayarak, sabah akşam ne olacak ekonominin hali diyerek, umutlu bekleyiş ile bu işin içinden çıkamayız.
Ülkemizde patronlar, iyi birer işletmeci olmaları gerekirken, ekonomist olup çıktılar. Dünyanın hiçbir yerinde, ekonomiyi bu kadar iyi bilen, bu denli hâkim patronlar göremezsiniz. Oysa ABD, Japonya veya Almanya gibi ülkelerde, patronlar girişimcilikte, yönetimde, stratejide, inovasyonda uzmanlaşırlar. Bizde bu konuları büyük şirketlerde dahi konuşacak insan bulmakta zorlanırsınız. Öte yandan kur, faiz, para politikası, finans dedin mi, herkes çok bilgili ve isteklidir. Bu şekilde uzun vadede oyunu kazanmak zor.
Şüphesiz 30-40 senelik süreyi aşmış, artık kurumsal yapısı oturmuş, pazar ve müşterileri elinde tutabilen, çekirdek kadrosu ile şirkette yönetsel istikrarı sağlamış şirketler daha ne yapalım diye sorabilirler? Burada şunu söylemek istiyorum: dünya buhar, elektrik, bilgisayar, internet gibi bir devrim döneminin içinden geçiyor. Bu dönemlerde pek çok şirket oyundan çıkar, yeni şirketler oyuna girer. Örneğin, global Forbes veya Fortune şirket listelerine bakıldığında, 2000’lerin başındaki listeler ile 2020 sonrası listeler muazzam değişim göstermiştir. Otomotiv, finans, ağır sanayi yerini teknoloji, e-ticaret ve sağlık gibi sektörlere bırakmıştır.
Emin olun ki, 2020- 2035 yapay zeka döneminde de, pek çok köklü şirket, hatta sektör ortadan kalkacak ya da önemini kaybedecek. Tabloyu doğru okumalıyız, ama bunun için kura ve faize odaklı yönetimden sıyrılıp, stratejik yönetime geçmeliyiz.
Tavsiyem sektörünüz için teknolojik yıkım ve değişim nasıl ve ne zaman oluşacak bunu tespit etmenizdir. Trendler nelerdir. Belki rüzgar arkanızdan esiyor, belki bir fırtınaya doğru gidiyorsunuz. Sonrasında, şirket olarak, gelecekte nerede olmak gerektiğine karar verin. Buna stratejik niyet diyoruz. Üçüncü adımda ise, şirketin tüm çekirdek yetkinlikleri ve değer zincirini, bu stratejik niyete göre revize edin, oraya odaklanarak yönetim ve operasyonu yapılandırın. Yazması kolay, yapması zor. Ama her şey farkındalık ile başlar.