Konjonktür ve merkez bankaları

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Küresel  krizden  çıkış  sürecinde bir çok Merkez Bankası kulvar değiştirip, konjonktür yönetiminde  aktif rol aldı. Para politikası gevşetildi.  Ciddi ölçeklerde parasal genişleme yapıldı. Faiz oranları olabilecek en düşük düzeye çekildi.   O tarihte egemen olan resesyon  konjonktürünün tersine çevrilmesi, ekonomilerin yeniden canlandırılması için bunun gerekli olduğu düşünüldü.
Merkez Bankaları arasında bu tür bir parasal gevşemeye tereddütlü bakanlar da oldu. Ekonomiye canlandırma ivmesi vermekten çok alışılmış denge-istikrar ekseninde kalmayı yeğledi bunlar. Avrupa Merkez Bankası bu tür muhafazakar  para politikası yaklaşımını seçenlerin en önemli örneği oldu.
O dönemin daralma konjonktürüne karşı daha aktif davranan Merkez Bankaları kendi ekonomilerinin görece daha sığ  bir dip noktasından,  daha kısa sürede dönmelerine katkı sağladı. Amerikan  Merkez Bankası (FED)  de bu türün en önde gelen örneği oldu.
                                                   *                     *                      *
Küresel krizde dipten dönüldükten sonra ekonomilerde sorunlar farklılaştı. Para otoritelerinin seçeceği kulvarlar da çeşitlendi. Kriz konjonktürü  hemen bütün ülkelerde ciddi çıktı açıkları üretmişti. Enflasyon baskılarının bu nedenle düşük düzeye çekilmiş olması  alışılmış para politikası kalıpları açısından Merkez Bankalarının elini rahatlatmıştı.  Depresif  baskıları hala güçlü biçimde hisseden, yavaşlama-daralma konjonktürüne hala daha yakın duran ekonomiler vardı. 

Bu ekonomilerde  Merkez  Bankaları görece gevşek  para politikası kulvarında kalmayı sürdürdü. Bu evrede Avrupa Merkez Bankası da bunlara katıldı. 
Küresel krizden görece daha çabuk ve daha yüksek büyüme hızları ile çıkan ekonomiler farklı sorunlarla karşılaştılar.  Bir kısmında hemen enflasyon baskısı hissedildi ve para politikalarını bir doz sıkılaştırmak  gerekti . Brezilya, kısmen Çin,  kısa süre için de olsa, bu yöne dönmek durumunda kaldı.

Bazı ekonomilerde ise  fiyat istikrarı sorun olmazken finansal istikrar sorun yaratmaya başladı. Sorunun kaynağında  bu ekonomilere sermaye girişlerinin güçlenip, hızlanması yatıyordu.

Yığılmalı olarak gelen sermaye bu ekonomilerde  iç içe girmiş iki sorun üretti. Bunlardan birisi, banka sistemine giren taze paranın  kredi hacmini genişleterek ekonomide ısınma baskısı yaratmasıydı.

İkinci sorun da sermaye girişinin,  döviz kurunu baskılayıp ulusal paranın aşırı değerlenmesine yol açarak,  dış dengede bozulma baskısı yaratmasıydı. Daha çok gelişmekte olan ülkelerde gözlenen bu ikili gelişme alışılmış kriz sürecinde sıkı para politikası eksenini zaten terk etmiş olan Merkez Bankalarını  pek de alışık olmadıkları  bir  politika seçimine itti. 

Yerleşmeye başlayan  uluslararası  yavaşlama  konjonktürüne karşı da tedbirli olmak durumunda olan Merkez Bankaları,  sermaye girişinin olumsuz etkilerinden de korunmak zorundaydı. Faiz, para miktarı likidite vb gibi alışılmış para politikası önlemlerinin yanında banka karşılıklarını da alet olarak kullanmaya başlayan, faiz oranlarını bir koridor içine yerleştirerek yöneten çok amaçlı-çok araçlı bir para politikası anlayışı öne çıktı.  "Makro ihtiyati para politikası" olarak tanımlanan politikaydı bu. Konjonktür uyumlu bu yeni para politikası uygulamasının en önde gelen örneğini de Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verdi.
                                                *                     *                     *
Küresel krizden bu yana  Merkez  Bankaları  konjonktürel salınıma  uygun biçimde politikalarının niteliğini ve yönünü değiştirmenin çeşitli örneklerini verdiler. Şimdi konjonktür bir kez daha Merkez Bankalarını  para politikalarının niteliğini ve yönünü  değişemeye zorlayacak bir yöne devinecek gibi görünüyor. 2013 yılında başlayan süreçte buna tanık olacağız.

Bu noktaya gevşek politikayla gelenler ekonomiye verdikleri aşırı paranın yaratacağı sorunlara çare arayacaklar. FED içinde anlaşmazlık belirtilerinin ortaya çıkmış olması bunu gösteriyor.  Ötekiler de görece daha sıkı tutulan politikalar nedeniyle durgunluğa ve yükselen  işsizliğe çare aramak  durumunda kalacaklar. Yayılma eğilimi gösteren büyüyememe sorunu da buna işaret ediyor. İzleyip, göreceğiz.

Tüm yazılarını göster