Komşumuz Gürcistan'ı tanıyor muyuz?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Hıfzı Topuz'un kitabında, Osmanlı İmparatorluğu'nun en uzun yüzyılının önde gelen yöneticisi Mithat Paşa'nın Türkler'i yerleştirmek için Afrika'da yer aradığını okuduğumda, derin bir sarsıntı geçirmiştim. Avni Özgürel'in Radikal'de Tanzimat Dönemi'nin ünlü yöneticisi Ali Paşa'nın padişaha yazdığı mektubunda, "Ne kendisine ne de hiç kimseye yararı bulunmayan, insanlığın gelişmesine zararlı, dünya barışını tehdit eden anlamsız devletçikler, insanoğlunun eski çırpınışlarının antik kalıntıları olarak istikbalin fatihleri için av olmaktan öteye gidemeyecektir" saptamasını okuyunca da Kafkasya topraklarındaki "topluluklar" geldi aklıma; dünya genelinde ortaya çıkan yeni eğilimde "kabile devletçiklerin" geleceğimizi nasıl etkileyeceğini iyi analiz etmemiz gerektiği; bunun insanlığın ortak sorunu olduğunu düşünmeden edemedim.

Bugün Gürcistan'ı yönetenlerin iç dünyalarındaki fırtınaları dizginlemenin; onlara "itidal" telkin etmenin etkili olabilmesi için, ülkenin arka planına biraz bakılmasının yararı olacaktır.

Herkes bir "altın post" arıyor

Mitoloji kahramanı Iason, MÖ 1300'lu yıllarda Argo gemisi ile Ege'yi aşmış, Boğazlar'dan geçmiş, Karadeniz'le boğuşarak Gürcistan'ın Poti (Phasis) Limanı'na ulaşmıştı. Iason, Phrikos'un Kolkhis Krallığı'na bıraktığı, sihirli ve üstün güçlere sahip olduğuna inanılan "altın posta" ulaşmaya çalışıyordu. Iason ve sevgilisi Medea Kral Aietes'e karşı başarılı oldular; ele geçirdikleri altın postu maceralı bir yolculuktan sonra Yunanistan'a götürdüler.

Mitolojide anlatılan "altın post" bütün Gürcistan tarihinin kaderi oldu.

Kuzeyin sonsuz düzlükleri ile Güney'in kadım yerleşim alanlarında ortaya çıkan her güç , Gürcistan topraklarda egemenlik kurmak için sefere çıktı. Urartu Kralı II. Menua'dan, Kral II Sarduri'ye, İskitler'den Sümerler'e, Persler'den Romalılar'a, Araplar'dan Selçuklular'a, Akkoyunlular'dan Safeviler'e, Osmanlı'dan 1801'da Ruslar'a kadar bölgedeki bütün güçler bir "altın post" icat etti; Kafkasya'yı işgal hedefine yöneldi.

Kafkaskalar da geçit veren iki yer var ki, bütün zamanlarda zihinlerinde yarattıkları altın postu arayanların hedefi oldu. Bunlardan biri Derbent'tir. Kafkasya'nın Hazar Denizi'ne ulaştığı dik yamaçlarda yer alır; kaleyi İskender'in yaptırdığı rivayet edilir. Diğeri Daryal Geçidi'dir. Gürcistan topraklarının kalbinden geçer; Gudauri'den sonra Kazbegi yakınlarında Elburz buzulunu seyrederek kuzey Kafkasya'ya uzanır. "Asker yolu" adı verilen bu geçitte, birbirini selamlayan Aragvi ve Tergi ırmaklarından biri Hazar'a, diğeri Karadeniz'e akar; bu iki ırmak Güney Kafkasya'yı kucaklarlar.

Büyük güçlerin sürekli egemenlik kurdukları bu topraklarında Gürcüler kendi dillerini, alfabelerini, kültürlerini korumuş, şiirleriyle dünyayı etkilemiş, edebiyatını kabul ettirmiş, resimleri ünlü sergilerde baş köşede yer almış, sofra kültürünün yok olmasına izin verilmemiştir. Tarihçi David Marshall Lang, "...Gürcistan güçlü düşmanlarınca sürekli yağmalara maruz kalmasına rağmen, eski mimariye ait bu kadar çok sanat hazinesinin ve anıtının bugüne kadar parçalanarak da olsa yaşamasını" bir "mucize" olarak değerlendiriyor.

Ünlü tarihçimiz İlber Ortaylı'da "...Rus işgalinden sonra Tiflis, Kafkasya'nın kültür merkezi oldu; sokaklarında, binalarında ve kahvelerindeki sohbetin de edebiyatın da rüzgarları İran'dan Rusya'ya Fransa'dan Almanya'ya kadar tüm dünyaya esti" diyor. Ortaylı, bir başka gerçeğin daha altını çiziyor. Tiflis'in sadece Gürcü kültürünün merkezi olmadığını, Ermeni kültürünün de merkezi olduğunu belirtiyor; "...Ermeni basın ve yayını oradaydı. İlk Farça gazete orada çıktı. Azerbaycan Türk tiyatrosunun ilk eserleri orada yazıldı. Mirza Fethalı Ahundov, Tiflis'te görevli idi" diyerek; tarihçilerin gözlemledikleri, Gürcü düşüncesinin keşif yeteneklerini bir başka pencereden bakarak keşfetmemizi sağlıyor.

Kafkasya'da Gürcü, Azeri Türk'ü, Ermeni, Aphaz, Sapsığı, Adige, Kabartay, Inguş, Çeçen, Avar, Dergi, Lak, Lezgi, Tabasaran, Rutul, Argul, Tsahur, Svan, Megrel dili konuşuluyor. Gürcistan'ın batısında Kolkhis'te Laz, Mingrel, Kisti, Ossi, Tatar, Çerkez ve Abazha gibi çok değişik etnik dil ve kültür yer alıyor.

Bir kent bile olmayacak devletler

Kafkas insanı yaşadıklarını masalsı öykülerle anlatmayı sever. Dağıstan Şairi Resul Hamzatov, bölgedeki dil çeşitliliğini şöyle anlatır: "Tanrı bütün dilleri bir torbaya doldurarak dil meleğine vermiş, dünyaya dağıtmasını istemiş. Melek torbanın içindeki büyük dilleri teker teker dağıtmış. Dillerin kırıntıları torbanın dibinde kaldığında dil meleğinin yolu Kafkasya'ya düşmüş. Çok şiddetli bir fırtınaya yakalanmış. Canını kurtarmak isteyen dil meleği, torbayı ters çevirerek Kafkasya'nın üzerine serpmiş. Bu kadar çok dilin bu küçük coğrafyadaki varlığı bu yüzdenmiş."

Küreselleşmenin yarattığı iletişimdeki erişebilirlik, değer sistemlerindeki alt-üst oluş iki eğilimi güçlendirdi. Bu eğilimlerden biri, toplasan bir kent bile yaratamayacak kadar küçük toplulukların bağımsız devlet olma istekleri. İkincisi de, ideolojilere güveni kalmayan, bilimin kurtarıcı olmadığını da gören insanların inanç sistemlerine geri dönmeleri, bir sığınma aracı olarak cemaatlerin alabildiğine yayılması ve yoğunlaşması.

Her iki eğilim de barış açısından düşünüldüğünde birleştirici değil; ayırıcıdır. Uzlaşıcı değil, çatışmacıdır. Barışçı değil kavgacıdır. Bu iki eğilimin pençesinde, zenginlik üretmiş ve insanlarının yaşamını kolaylaştırmış, uzun ömürlü olabilmiş bir örgütlenmeyi ve yapılanmayı kim kanıtlayabilir?

Gürcüler bugünlerde yaşadıklarını "...keşif yeteneklerini" harekete geçirerek aşmasını becerecektir.

Bize düşen görev çevremizdeki bütün toplulukları ve toplumları yakından tanımak; onların ayırt edici özelliklerini bilmek; ruh hallerini anlamak, gerçek ağırlıklarının farkında olmak ve ona göre komşuluk etmektir.

Tüm yazılarını göster