Koalisyon mu, seçim mi; Erdoğan ne isterse o olacak

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

7 Haziran seçiminin hemen ertesiydi, 9 Haziran'da bu köşede "Koalisyon mu, seçim barajı düşürüldükten sonra erken seçim mi" başlıklı bir değerlendirmeye yer vermiştik. Özetle demiştik ki, "12 Eylül Anayasası'nın getirdiği yüzde 10'luk seçim barajına, lehlerine görüp dokunmayanlar zaman içinde hüsrana uğruyor; üçlü koalisyonu oluşturan DSP, MHP ve ANAP, kendileri kazmamış olsalar da ellerinde güç olduğu halde kapatmadıkları bu kuyuya düştüler, AKP kuyuya düşmedi ama 7 Haziran'da ayağını burktu". 

Ve yine o yazıda demiştik ki, oluşan bu tabloyla koalisyon kurulması hiç de kolay değil ve Türkiye sonbaharda bir erken seçime gidebilir; ancak bu erken seçime yüzde 10'luk barajla değil, baraj aşağı çekilerek gidilmesi çok daha güçlü bir olasılık olarak görünmektedir.

Şimdi koalisyon turları atılıyor. Her partinin hesabı başka; ama bakalım bu hesaplar ne kadar tutacak...

AKP, daha doğrusu Davutoğlu hükümet kurma taraftarı görünüyor. Bakmayın örgüte yönelik "Hazırlıklı olun" mesajı verilerek sanki erken seçim isteniyor gibi bir görüntü yaratılmasına. Ne yani, Davutoğlu aksini mi söyleyecekti?
CHP hükümet olup olmama konusunda gidip geliyor adeta. Hükümet olunsa, seçim öncesi üst perdeden söylenenler unutulacak, bir anlamda yutulacak ve parti AKP'nin gölgesinde iyice eriyip gidebilecek, bundan endişe ediliyor.
MHP, her fırsatta kapıları tümüyle kapattığını ilan ediyor, aslında elini taşın altına sokmak istemiyor. MHP, "Hükümete ancak şu şu şartlarla evet derim, karar sizin" diyerek topu AKP'ye atmaya bile yanaşmıyor.
HDP, sessiz bir şekilde beklemeyi tercih ediyor. Gün olur bize ihtiyaç duyulur belki, diye düşünülüyor olabilir, kim bilir.

Partilerin ne düşündüğünün pek de önemi yok aslında. Asıl Cumhurbaşkanı Erdoğan ne düşünüyor, ona bakmak gerek.

AKP için daha kötüsü olur mu?

7 Haziran seçimi bazı şeylerin aynı kalacağını gösterdi, bu kesin.

Birincisi; partilerin sıralaması belli, bu değişmeyecek.

İkincisi; partilerin alacakları oyda da öyle çok yüksek bir oynama olmayacak, en fazla bir-iki puanlık yukarı ya da aşağı hareketler göreceğiz.

Üçüncüsü; şimdi düşünülmekte olan seçim barajını aşağı çekmek hayata geçirilirse, (ki geçirilmemesi için hiçbir engel yok, ama bu düzenlemenin ilk seçimde uygulanabilmesi için ayrı bir düzenleme gerekiyor) 7 Haziran'da emanet oy aldığını kabul eden HDP'ye giden bu oylar, baraj kaygısı olmayacağı için asıl adreslerine dönebilecek.

Emanet oyların hangi partilerden geldiğini anketlerle tahmin edenler var tabii ki, ancak elimizde bu oyların ne kadarının nereden geldiğini ölçecek hassas kuyumcu terazisi yok. Ama HDP'ye 7 Haziran'da verilen oyların bir kısmının gerçek yerlerine dönmesi şaşırtıcı olmaz. Yüzde yarımdır, yüzde birdir, bilemeyiz; ama bir dönüş olacak gibi görünüyor.

7 Haziran'ın bize öğrettiği gerçekler önemli. CHP ile MHP'nin sayısı hiçbir zaman hükümet kurmaya yetmeyecek. MHP, HDP ile bir araya gelmeyecek. Dolayısıyla AKP dışındaki partiler hükümet kuramayacak. 
7 Haziran'da AKP 258, CHP 132, MHP ve HDP ise 80'er milletvekili çıkardı. Bu partilerin oy oranları toplamı da yüzde 95.23 olarak gerçekleşti.

Şimdi, sonbaharda bir erken seçime gidilse ve AKP bu seçimden zararlı çıksa, oyu birkaç puan düşse ne olur ki? Değişir mi ki bu sıralama? AKP'nin milletvekili sayısı örneğin belki 250'ye düşer, belki 240'a ya da daha aşağıya.

Ama şu gerçek değişmeyecek; içinde AKP'nin yer almayacağı bir hükümetin kurulamayacağı gerçeği.

Dolayısıyla soralım; AKP neden her an bozulma olasılığı bulunan bir hükümete "şimdi" evet desin ki... AKP, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan şansını bir kez daha deneyecek, belki oy oranını birkaç puan yukarı çıkararak 276'nın üstünde sandalyeye ulaşacak. Tersi olur ve sandalye sayısı şimdiki 258'in altına düşse bile, AKP yine birinci partidir ve AKP'siz bir hükümet söz konusu değildir. Yani AKP için şimdikinden çok daha olumsuz, örneğin ikinci parti durumuna düşmek gibi, bir tablo ortaya çıkmayacaktır.  

Hem zaten artık hedef küçülmüştür. Gerçekleşmeyeceği baştan belli olsa da bir dönem ısrarla dile getirilen 400 milletvekili isteği de gündemde değildir, Anayasa değişikliğini referanduma götürerek başkanlığın yolunu açacak hedef de. Artık hedef, hiç olmazsa en azından 17-25 Aralık'ın gündeme getirilmemesini ve Erdoğan'ın rahat rahat Cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak bir Meclis aritmetiği oluşmasıdır. Yani AKP'nin tek başına hükümet kuracağı bir çoğunluğa erişmesini sağlamaktır. Artık hedef budur. Bunun yolu da, bir seçim daha yapmaktan geçmektedir.  

Bir olasılık daha var  

Erdoğan'ın şansını bir kez daha denemek istemesinde şaşılacak bir yön yok. Ancak, bu deneme, şimdi hükümet kurulamaması sonucu gidilecek erken seçimle de olabilir, bir hükümet kurulup "çalışamadığının kamuoyuna gösterilmesi" ve "Bakın koalisyonla olmuyor" denilmesinin sağlanması yoluyla da olabilir. 

Ama kesin olan şudur. Partiler ve liderleri, partilerin yetkilileri istedikleri kadar görüşsünler, iş alemi istediği kadar "Bir an önce koalisyon kurulsun" diye ısrarcı olsun; karar verici tektir ve o da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. 

Bu süreçte ekonomi ne mi olacak? Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in geçen günlerde yaptığı açıklamaya eklenecek çok şey var mı ki?
 

Tüm yazılarını göster