Kırılgan ama öngörülebilir ve cazip

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Türkiye, büyüme ve refah yolunda giderek daha keskin virajlardan geçmek ve etrafını kuşatan engelleri aşmak zorunda. Bunların büyük bölümü ya küresel kriz ve enerji fiyatları gibi kontrol dışı, ya da cari açık gibi kısa vadede değiştirilemeyecek nitelikte. Bu nedenle sorun, daha çok kendi kontrolümüzdeki faktörlerde olabildiğince rasyonel ve etkin davranarak zaman ve enerji israfını dolayısıyla muhtemel zararlarımızı asgariye indirmek, çıkacak fırsatları her an kullanabilecek çevik ve esnek bir ekonomik bünyeye kavuşmaktır. Bu açıdan Anayasa Mahkemesi'nin iç siyasi kriz ile ilgili kararını, bunca karmaşa içinde aylardır kendi ellerimizi bağladığımız bir istikrarsızlık düğümünü çözen bir ortak akıl ürünü gibi görmek en doğrusu.

Öngörülebilir olmak kötü mü?

Gerçekten karar aksi durumda oluşacak ve uzun vadede hiç kimseye yarar sağlamayacak ama ülkeye dehşetli zaman kaybettirecek bir kaosun önüne geçti. Ancak sadece o kadar, yoksa gerçek gündemimizdeki sorunları çözmedi; belki bunları çözmek isteyecek bir yönetim iradesine fırsat verdi. Son iki haftada üzerinde durduğumuz stratejik politika odaklanmaları ve ortak hedefe kilitlenme ihtiyacı için zaman kazandırdı.

Karar öncesindeki süreç ile ilgili tartışmalarda ilginç sorulardan biri de, uluslararası yatırım bankalarının raporlarında bu sonucun doğru bir şekilde tahmin edildiği, bunun da "bilgi sızdırma" şüpheleri doğurduğu ile ilgiliydi. Açıkçası komplo teorisi ve istihbarat uzmanlığım olmadığı için yorum yapacak durumda değilim, ancak başka bir yaklaşım da mümkündür diye düşünüyorum. Hep şikayet ettiğimiz ve Türkiye'nin cazip bir yatırım ortamı olamamasının sebeplerinden biri diye nitelediğimiz özelliklerimizden biri de "öngörülemez" oluşumuz değil miydi? Anlaşılan konuşan ve tartışan bir demokrasi olma yolunda Batılı normlara oldukça yaklaşmışız ki toplumda farklı görüşleri, kaygıları ve yorumları izleyenler, beklentileri ve makul gelişmeleri öngörebilecek analizleri yapıyorlar da diyebiliriz. Zaten son iki yılda küresel krize, emtia ve enerji fiyatlarındaki tırmanışa rağmen ülkede piyasaların eskiyle kıyaslanmayacak ölçüde istikrarlı seyretmesi de daha öngörülebilir hatta güvenilebilir bir ülke olmaya başladığımızı göstermiyor mu? Ne var ki bu özelliğimize süreklilik kazandırmamız, kendi sorunlarımızı çözebilme, mutfağımızı düzenleme ve strateji belirleme kapasitemizi artırmamız ile mümkün olacak. Yani kendi çıkarlarımızı gözetmek, zorunlu olarak küresel yatırımcılar ile zıtlaşmamızı gerektirmiyor aksine çoğu zaman uyuşmamızı kolaylaştırıyor.

Aslında küreselleşme de, uzun zaman iddia edildiğinin aksine, dünyadaki dengeleri gelişmiş Batı ekonomilerinin değil, yükselen Asya ekonomisinin lehine değiştirmedi mi? Artık ufkumuzu, peşin hükümlü şartlanmalardan arındırmakta yarar var.

Bütçe ve vergilerde durum iyi

Siyasal istikrarın restorasyonu, özellikle Maliye politikaları ile ilgili başarılı uygulamanın sürdürülebilmesi açısından sevindirici. Son yıllarda büyük ölçüde bağlı kalınan ve bu yılın ilk yarısında da bütçe fazlası oluşması ile kaotik ortamda bile korunabileceği gösterilen mali disiplin, ikinci altı ayda yükselmekte olan faizler dolayısıyla zorlanabilecek gibiydi; karar sonrası bu konuda da nefes alınacağı anlaşılıyor. Dolaylı vergilerin ise iç talep ve tüketimdeki kısıtlar sebebiyle azalması muhtemel.

Dolaysız vergilerde yani gelir ve kurumlar vergisinde ise yüzde 20'nin üzerinde artış olması dikkat çekici. Artışın bir bölümü faaliyet dışı gelirlerden ve özellikle kambiyo k‰rlarından kaynaklansa da gelir idaresinde etkinlik artışı ve kayıtdışının azalması ile ilgili bir yanı da var. Zaten ücretli kesim ile ilgili veriler de kayıtdışının azaldığı yönünde. Sonbaharda gelir vergisinde, hele reform niteliğinde bazı değişiklikleri de içerecek şekilde yasal değişiklik yapılabilirse ve kayıtdışı sorununun firma bazında ve genel olarak büyümeyi/rekabeti engelleyen sonuçları karşısında toplumsal bir mutabakat kurumsallaşabilirse bu alanda gereğinden fazla gecikmiş bir düzelme sağlanabilir.

Cari açık finansmanı rahatlayacak

Yeni durumda artık bir numaralı öncelik haline gelmekte olan cari açığın finansmanı da bir nebze kolaylaşacak. Petrol fiyatlarında düşüş de bu bakımdan küresel koşullar bağlamında bir destek sağlıyor. Yükselen pazarlarda en düşük olsa da, gelişmiş ülkelerin yüzde 1,3 olan ortalamasına göre oldukça yüksek olan yüzde 4 düzeyindeki büyüme hedefimiz, cari açığın finansmanına bağlı.

Önümüzdeki dönem, kısa vadede yani 2008-2009 yıllarında bu cari açık finansmanını mümkün olan en uygun maliyetle karşılama çabasına sahne olacak. Bankacılık sistemimizin sermaye ve risk rasyoları açısından dünyanın en iyileri arasında olması (kuşkusuz mali kesimin küçüklüğünü unutmuyoruz) ve doymamış pazarı/rekabet düzeyi düşük pek çok sektörü ile 1 trilyon ABD Doları'na yaklaşan Türk ekonomisinin yatırımcılar için cazibesini artırması sayesinde bu finansmanın fizibilitesinde bir sorun görünmüyor.

Ancak 2009 sonrası yani orta ve uzun vade için son sözü, daha önce de vurguladığımız gibi ülkenin reel kesiminin üretim kapasitesi, verimliliği, döviz kazanma potansiyeli ve yurtiçi katma değerin düzeyi söyleyecek. Çünkü ister borç, ister sermaye olarak gelsin cari açığı oluşturan bütün kaynaklar, değişen vadelerde faiz ve k‰r payı olarak bu ekonomi tarafından ödenecek. Düşük risk ve istikrar, hem kaynak akışının sürekliliği, hem de maliyetinin makul kalması için önem taşıyor.

Sözün kısası Türk ekonomisi kuşkusuz h‰l‰ kırılgan, ama uzun vadede bunu düzeltmek için şimdiden öngörülebilir ve cazip olmaya bakmalıyız.

Tüm yazılarını göster