Kilidi, ihracat ve doğrudan yabancı yatırımlar açar

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI dunyaweb@dunya.com

Geçtiğimiz haftanın başında UNCTAD (Birleşmiş Milletler Kalkınma ve Ticaret Konferansı) tarafından “Dünya Ekonomisinin Durumu ve Öngörüler 2009” (World Economic Situation and Prospects  2009) raporu yayınlandı. (web adresi: www.unctad.org <http://www.unctad.org>). Raporda, dünya ekonomisine ilişkin öngörüler iyimser, kötümser ve durağan bakış açıları ile irdelenmekte; dünya ekonomisi gelişmiş, gelişmekte olan ve eski sosyalist ülkeler yani geçiş aşamasındaki ülkeler ayırımı yapılarak analiz edilmektedir.

Rapora göre 2009 yılında dünya ekonomisinin, iyimser senaryoya göre yüzde 1.6, kötümser senaryoya göre yüzde -0.4 ve durağan senaryoya göre de yüzde 1.0 büyüme olasılığı bulunmakta. İyimser senaryoya göre en hızlı büyüyecek olan ülke grubu yüzde 6.1 ile geçiş aşamasındaki ülkeler ve yüzde 5.1 ile gelişmekte olan ülkelerdir. Bu gruptaki ülkeler içinde yüzde 8.9 ile Çin ve yüzde 7.5 ile Hindistan başı çekecek. Dünya ticaret hacmi de büyüme oranındaki gelişmeye paralel olarak seyretmektedir. Dünya ticaret hacmi iyimser senaryoya göre yüzde 3.1, kötümser senaryoya göre yüzde -3.1 ve durağan duruma göre ise yüzde 2.1 büyüyecek. İyimser senaryoya göre gelişmiş ülkelerin ihracatı yüzde 7.3, ithalatı yüzde 10.7 küçülecek. Buna karşın aynı senaryoya göre geçiş aşamasındaki ülkelerin ihracatı yüzde 0.8 ve ithalatı yüzde 3.5 büyürken, gelişmekte olan ülkelerin ihracatı yüzde 0.5 küçülecek ve ithalatı yüzde 5.7 büyüyecek.

Görünen tabloda, krizin gelişmiş ülkeleri daha sert vurduğu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı gelişmekte olan ülkelerin krize karşı alacakları önlemler, gelişmiş ülkelerden farklı olmalıdır. Şu anda Türkiye gibi ülkelerin karşı karşıya kaldığı durum, talep daralması ve bunun sonucunda da firmaların içine düştüğü finansman zorluğudur. Mevcut bu zorluğu aşmada dünya ticaretindeki eğilimleri de göz önüne aldığımızda gelişmekte olan ülkelerin kendi aralarındaki dış ticareti ciddi önem arz etmektedir. Yani bizim ihracatçımız da yeni pazarlara, özellikle gelişmekte olan pazarlara yelken açmalıdır.

Dış talebi artırmaya yönelik bu faaliyetin yanında firmalar, yeni ortaklıklara daha çok da yabancı ortaklıklara yönelmek zorundadırlar. Unutulmasın ki işletmeye girecek her yeni öz sermayenin finansman yükü sıfırdır. Firmalarımız artık “küçük olsun, benim olsun” zihniyetinden vazgeçerek çok ortaklı şirketler olma düşüncesine alışmak zorunda. Hükümetin, iş yaratma ve işyeri açmaya ilişkin yükleri ve bürokratik işlemleri azaltmaya hâlâ yanaşmamasına ve krize rağmen, Türkiye’ye 2008 yılının ilk on bir ayında 16 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi oldu. Bunun 3.1 milyar doları imalat sanayiine, 1.7 milyar doları toptan ve perakende ticaret sektörüne geldi. Buradan çıkan sonuç, tüm olumsuz koşullara rağmen hâlâ reel sektöre gelecek doğrudan yabancı sermayenin bulunduğudur.

Dünya ticaret hacmindeki daralmadan gelişmekte olan ülkelerin göreli olarak daha az etkileneceği düşünüldüğünde, ihracatı artırmak ve doğrudan yabancı sermaye çekmek için özendirici önlemler almak konusunda acele etmek zorundayız. Türkiye’de işçinin eline geçen ücretlerle oynama şansı olmadığı düşünüldüğünde, maliyetler içerisinde önemli yer tutan enerji fiyatlarını düşürmek zorundayız.

Bundan dolayı hükümet, IMF ile görüşürken IMF’nin enerji fiyatlarını yükseltmeye yönelik taleplerini geri çevirmek zorundadır. Unutulmamalıdır ki doğrudan yabancı yatırım yoluyla gelen döviz için bu ülke faiz ödemiyor. Doğrudan yabancı yatırım çekebilmek için yatırım ortamını iyileştirmek yeterlidir.

Kısacası söylemek istediğimiz, görüşmelere katılan bürokratlarımızın, IMF tarafından enerji sektörüne ilişkin getirilen önerilere, uzun vadeli bir fayda maliyet analizi yaparak evet ya da hayır

demeleridir.

Tüm yazılarını göster