Keşke Türk bankaları da batsa mıydı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Tuhaf bir başlık oldu değil mi; hem dilbilgisi kuralları yönünden, hem de böyle bir temennide bulunmanın anlamsızlığı yönünden. Kriz süresince dünyanın sayılı bankaları sapır sapır dökülürken Türk bankalarının sapasağlam ayakta duruyor olmasından neredeyse rahatsızlık duyuyoruz. Hani, bu görüş bir kez, iki kez dile getirilse, neyse; ama hayır, aylardır aynı şey söyleniyor. Bankalara, adeta mali durumlarını bozacak yönde faaliyet göstermeleri öğütleniyor.

Bankaların birer ticari işletme oldukları gerçeği nedense unutuluyor ya da unutulmak isteniyor. En basit, en sıradan bir malın ticaretini yapan bir işletme bile nasıl kar etmek, ayakta kalmak için çaba gösteriyorsa bankanın yaptığı da farklı değil. Üstelik bankacılık sistemi çok daha katı kurallara bağlı.

Bankanın alıp sattığı mal, para. Üstelik bu mal, bankanın üretimi değil. Banka, vatandaştan ödünç aldığı parayı, ihtiyacı olanlara satıyor. En büyük yükümlülüğü de zaten ödünç para aldığı mevduat sahibine karşı.

Türk bankacılık sistemi 2001 krizi süresince çok büyük bir ayıklanma yaşadı. Adeta önüne gelene banka kurma izni veren sistem ve kötü niyetli banka sahiplerinin bankalarının içini boşaltmaları yüzünden peş peşe iflaslar ve el koyma operasyonları yaşandı. Bankacılık sistemindeki bu laçkalık, Türkiye'ye çok pahalıya patladı, el konulan bankalar için milyarlarca dolarlık fatura çıktı.

2001 krizi sürecinden sonraki dönemde Türk bankaları bir sorun yaşamadı. Bunda, getirilen sıkı koşulların çok büyük etkisi var kuşkusuz. Ayrıca, bankalar da hem biraz zorunlu oldukları için, hem de "sütten ağzı yanan" örneğinde olduğu gibi yakın geçmişte çok olumsuz deneyimler yaşadıkları için özellikle bu kriz döneminde daha da temkinli çalışmayı tercih ettiler.

Türk bankacılık sisteminin avantajı yalnızca sıkı koşullar altında çalışması ya da temkinli duruş sergilemesi değildi. ABD'de krizin tetikleyicisi olan mortgage sistemi Türkiye'de uygulanmamış, bu durum da Türk bankacılık sisteminde toksik varlık birikmesi gibi bir durumun ortaya çıkmasını engellemişti.

Küresel kriz dalga dalga yayılıp bizim reel sektörü de etkisi altına alınca, bankalar da adeta refleks olarak kendilerini geri çekti. Krizin, hangi reel sektör kuruluşunun ödeme gücünü ne yönde etkileyeceğini kestirmek pek kolay olmayabilirdi. Bankalar, kredi kullandırırken daha da ince eleyip sık dokur bir davranış biçimi sergilemeye başladı. İşi, kredileri geri çağırmaya kadar götürenler de oldu. Zamanla tablo netleşti; bu kez bankalar sağlam müşteriye kredi satabilme, bankaların pek sağlam görmediği işletmeler ise kredi alabilme çabası içine girdi.

Sistem bu şekilde dengesini bulmaya çalışırken, bankacılık sistemine dışardan müdahaleler eksik olmadı. Bir yandan, Türk bankacılık sisteminin dünyadaki en sağlam sistemlerden biri olduğunu dile getirenler, bir yandan bankaların daha çok kredi açmasını, kredi faizlerini düşürmesini, Merkez Bankası'nın faiz indirimini bire bir kredi faizlerine yansıtmasını istemeye başladı. Başlangıçta bir öneri olarak dile getirilen bu isteklerde kalınmadı, daha sonra bankalara yönelik sert eleştiriler gündeme gelmeye başladı.

Varsayınız ki bankalar bu "öğütleri" dinleyip kredi kullandırmada seçici davranmayı bıraktılar, faizleri çok düşürüp karlarının azalmasına ya da zarar etmeye razı oldular, bir süre sonra birer-ikişer batma noktasına geldiler… Söylesenize, reel sektörün krizde olduğu bir dönemde, bir de finans kesiminden böyle haberler gelse, acaba daha mı iyi olurdu?

Tüm yazılarını göster