Kendi ayağına kurşun sıkmak

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Türkiye, AKP dönemiyle birlikte uzun soluklu bir siyasi istikrar yakaladı. Hükümetin, hangi konuda olursa olsun karar almakta hiçbir sıkıntısı yoktu. Seçimlere bile, "AKP ile diğer partiler arasında ne kadar fark olur" düşüncesiyle, tahminiyle gidiliyordu.

Türkiye siyasette böylesine bir istikrar yaşarken, ABD ve özellikle Euro Bölgesi ülkeleri müthiş bir ekonomik çalkantı içine girdiler. Bir dönem Türkiye'yi etkileyen bu çalkantıdan ABD daha kolay sıyrıldı, ama Avrupa'daki sıkıntı bitmedi, bitecek gibi de görünmüyor. Bu süreçte söz konusu ülkelerin piyasaları da dalgalandı haliyle, borsaları geriledi, işsizlik oranları arttı. Biz ise burada adeta el ovuşturduk; "Bakın biz ne kadar istikrarlıyız" diye. Öyleydik de, kıyas götürmez bir fark vardı Avrupa ülkeleriyle aramızda. Derecelendirme kuruluşlarının peş peşe not artırmasıyla Türkiye'ye olan ilginin daha da artacağı beklentisi büyüdü.

Sonra hiç kimsenin beklemediği, kimsenin tahmin etmediği bir şey oldu. "Üç-beş" ağaç, bardağı taşırdı. Aslında taşırmayabilir, bir krizin nasıl idare edilebileceği konusunda biraz duyarlı bir yaklaşım sergilenebilse, topluma biraz empati ile yaklaşılabilse hiç sorun yaşanmazdı.

Hayal bu ya; örneğin, ünlü bir sanatçımızın dile getirdiği gibi, Taksim'de çadırlarda sabahlayanlara belediye ekipleri ya da polis kahvaltı götürseydi ve o saatlerde hükümetten durumun eleştiriler doğrultusunda gözden geçirileceği yönünde bir açıklama gelseydi, ne olurdu? Ama ne yapıldı, çadırları yakmak daha iyi bir çare gibi görüldü.

Başbakan Erdoğan, İstanbul'dan dalga dalga tüm Türkiye'ye yayılan eylemlerin CHP muhalefetinden kaynaklandığını söyledi. Bir bankacının işaret ettiği gibi, bu değerlendirme CHP'ye fazla önem atfetmek anlamına gelmiyor mu? CHP'nin ya da başka bir partinin, tüm Türkiye'de bir-iki günde böylesine toplumsal bir muhalefet organize edebilmesi mümkün mü, bunun örneği hiç görülmüş mü?

Kazanmak zor, kaybetmek kolay!

Türkiye, son 10 yılda kazandığı siyasi istikrarın karşılığını ekonomik istikrarla gördü. Üstelik, bu süreçte giderek tırmanan teröre rağmen... Ama şimdi siyasi istikrarı, hem de tahminlerin ötesinde bir toplumsal muhalefetle kaybetme durumunda kalacak bir Türkiye, hiç kuşku duyulmasın ekonomik istikrardan da hızla uzaklaşacaktır.

Dolayısıyla bugün asıl yazı konumuz olarak düşündüğümüz enflasyonda da, çok düşürdüğümüzü dile getirerek övündüğümüz kamunun borçlanma faizinde de, istikrarlı seyrettiğini dile getirdiğimiz TL'nin değerinde de, buna bağlı olarak özel sektörün hızla büyüyen dış borçlanmasının sorun yaratmayacağı görüşünde de "revizyon" kaçınılmaz olacaktır.

2013'teki ekonomi politikalarını, daha doğrusu ekonomideki genişlemeci politikaları, 2014 seçimlerinin belirleyeceğini hep vurguladık. Şimdi hesapta olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Bu toplumsal muhalefet ne kadar sürecek ve ekonomiyi nasıl etkileyecek? Başbakan'ın "Borsa iner de, çıkar da" diyerek yalnızca hisse senedi piyasasına vurgu yapması gerçeği ne kadar yansıtıyor? Borsa ilk tepkinin oluştuğu piyasa, ama en önemli piyasa değil, bunu herkes biliyor. Hazine'nin borçlanma faizi artacak, nitekim dün ikinci elde yarım puana yakın artış oldu, TL değer yitirecek ve bu durum dolar hiç artmayacakmışçasına başvurulan dış borçlanma yüzünden özel sektörü zorlayabilecek. Tabii ki bankaları da...

Enflasyonda yüzde 5.3 zor

Bugünün asıl konusu konumundaki enflasyona da değinmeden geçmeyelim.

Geçen yıl mayıs ayında yüzde 0.21 gerileyen TÜFE, bu yıl yüzde 0.15 arttı.

İlk beş aydaki artış geçen yıl yüzde 2.87 düzeyindeydi, bu yılki yüzde 3.21 oldu.

Yıllık oranda ise geçen yılın altında bulunuluyor. Mayıs itibariyle geçen yıl yüzde 8.28 olan oran, bu yıl yüzde 6.51 düzeyinde. Ancak, yıllık oranların nisanda sırasıyla yüzde 11.14 ve yüzde 6.13 olduğu, yani makasın mayısta önemli ölçüde daraldığı dikkate alınmalı.

Yılın tümü için öngörülen yüzde 5.3'lük hedefe gelince... Geçen yıl ilk beş aydaki artış yüzde 2.87 olmuştu ve son yedi aydaki yüzde 3.20 artışla yılın tümü yüzde 6.16 düzeyinde kapatılmıştı.

Bu yılın yüzde 5.3'lük hedefinin tutması için, ilk beş aydaki yüzde 3.21'den sonra, son yedi aydaki artışın yalnızca yüzde 2.03 olması gerekiyor.

Beş ayda yüzde 3.21, izleyen yedi ayda yüzde 2.03! Bu, gerçekleştirilemez bir tablo değil, ama kabul etmek gerekir ki ulaşılması pek kolay bir tablo da değil. Hele ki ekonomide daha genişlemeci politikalar uygulanma olasılığı güçlüyken ve toplumsal muhalefet yüzünden ekonomik istikrardan uzaklaşma kaygıları yaşanırken...

Tüm yazılarını göster