Kemer sıkmanın mantığı

Taner BERKSOY EKONOMİ DÜNYASI tberksoy@pirireis.edu.tr

Taktı bu adam kemer sıkma meselesine dediğinizi duyar gibiyim. Hakkınız da var. Bir süredir, neredeyse üst üste,  kemer sıkma (austerity) politikaları ile ilgili yazılar yazıyorum. Ama bu soruna takan tek ben değilim. Bugünlerde hemen herkes bu meseleyle ilgili.
Küresel kriz sürecinde ekonomileri yeniden yüzdürmek için kamu kaynaklı ve büyük hacimli talep-harcama enjeksiyonları yapıldığı biliniyor. O tarihte kaçınılmaz olarak görülen bu politikalar bir birine bağlı üç süreci tetikledi. Önce kamu açıkları büyüdü. Bu borçlanma gereğini yükseltti.  Artan borçlanma da borç stoklarını büyüterek borçlanma gereğinin daha da yükselmesine neden oldu. 
Bu zincirleme süreci hemen her ülke yaşadı. Ama hepsinde beklenen sonuç ortaya çıkmadı. Bazısı kamu açığı- kamu borcu büyüklerinde görece sınırlı yükselmelerle ekonomilerini tekrar büyüme rayına oturtabildiler. Kimilerinde ise bu başarılamadı.
                                                     *                     *                      *
Genişlemeci politikalarla ekonomilerini yeniden büyüme rayına oturtmayı başaramayan ülkelerin başında Avrupa Birliği üyeleri geliyor. Bu başarısızlığın tüm Avrupa coğrafyasına olduğunu söylemek de doğru olmaz.  Örneğin Almanya krizden görece dengeli bir kamu maliyesi ve makul büyüme hızıyla çıkan ülkelerden birisi. Ama özellikle kıtanın  güney kesiminde yerleşik ve Euro alanı içinde yer alan ülkelerin hemen hepsinde, değişik dozlarda, sıkıntılar ortaya çıktı. Büyüyen kamu açıkları, yükselen borçlara rağmen ekonomilerini yeniden pozitif büyüme rayına sokamadı bu ülkeler. Dolayısıyla, yükselen borçluluğa rağmen bu ülkelerde büyümenin artan kamu harcamaları (tabii büyüyen kamu açıkları) ile kışkırtılmasına devam edilmesi gerekti.
Genişlemeci olarak nitelenen bu politikaları uzun süre devam ettirmek zor. Bu tür politikalar  sürdürülmelerini kısıtlayan sonuçlar üretiyorlar. Bu süreçte ortaya çıkan önemli kısıtlardan birisi  büyüyen kamu açığı-artan borçlanma dinamiğinin ülkeye dönük risk algısını  büyütmesi. Risk algının büyümesi finansörlerin borç verme iştahını azaltıyor. Sonuçta finansmanı gereken borç miktarı artarken finansman kaynaklarında bir kuruma çıkıyor ortaya. Borçlanma imkanının eski borçların çevrilmesine bile yetmediği aşamada borçlu ülke borç ödemesini yapamıyor (default).  Süreç karakolda bitiyor. Ülke krize sürükleniyor.
Bu süreçte unutulmaması gereken bir nokta var. Borç ödemediği için krize giren bir ülkede borçlanma imkanı artmıyor, kaynaklar bollaşmıyor. Tersine ekonomi küçülerek borçları ödeyecek kaynağı kendi içinde yaratmak zorunda kalıyor.
Kısacası, kamu açığı- borç artışı dinamiği ile büyümeyi tetiklemeyi beceremeyen ülkeler yeniden büyümek için önce küçülmeye zorlanıyorlar. Kemer sıkma (austerity) politikalarının hikmeti de bu küçülmeyi sağlamak.
                                                   *                    *                      *
Avrupa'da bazı ekonomilerin bu aşamaya geldiği düşünülüyor. Yüksek kamu borçlarının yeni  borçlanma imkanlarını kısıtladığı, bu nedenle  kemer sıkarak borç ödemeye zorlandıkları görülüyor.
Gözlem böyle olabilir ama bu ülkelerde kitleler böyle düşünmüyor, kemer sıkmaya yanaşmıyorlar. Önce sokak gösterileri vb yollarla ifade edilen bu karşıtlık sonunda iktidar değiştirmeye kadar geldi dayandı. Yunanistan ve Fransa'da seçmenler kemer sıkarak küçülmeyi öngören siyasi kadroları, tam da bu gerekçeyle,  iktidardan indirdiler.
İktidarlar değişti ama meselenin mantığı değişmedi. Ekonomiyi büyüterek borçları ödemek için gerekli finansman kaynaklarını bulmadıkça bu süreç kriz ve kemer sıkmayla sonlanıyor. Mantık bu. Şimdi kemer sıkmayacağız, kemerleri gevşeteceğiz, borçları ekonomiyi büyüterek  ödeyeceğiz diyerek  iktidar devirenlerin bu mantığa uygun davranmaları, zinciri kırmaları gerekiyor. Yani, ekonomiyi büyütecek yeni kaynakları, bunu sağlayacak finansörleri bularak yeni  borçlanma imkanları yaratmaları lazım. 
Fransa neyse de Yunanistan'ın bunu nasıl yapacağını merak ediyorum doğrusu.

Tüm yazılarını göster