Kemer sıkmada acele mi ediyoruz?

Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Sn. Babacan dün Reklamcılar Konseyi toplantısındaki konuşmasında mealen "son dönemde kamunun ön plana çıkmış olmasının Türkiye'nin büyümesinin önündeki en büyük engel olduğunu, kamunun derhal hızla toparlanarak kamu açıklarını düşürme planını ortaya koyması gerektiğini ve bunun özel sektörün dolayısıyla da büyümenin önünü açacağını" söyledi. 

Tahminlere göre bu sene milli hasılanın %6-7'si civarında gerçekleşecek bütçe açığı sonucunda kamu borcunda da bir artış meydana gelecek. Öte yandan, son yıllarda kamu borç stoğunun hatırı sayılır oranda düştüğünü de biliyoruz. Şöyle ki, 2001 sonunda %66.3 olan kamu sektörü net borç stoğunun milli hasılaya oranı, 2008 yılı sonunda %28.2'ye gerilemişti. Bu sene sonunda ise borç stoğumuz bu seneki bütçe açığı civarında bir artış gösterecek. Her ne kadar, borçlarımızın ortalama vadesi gelişmiş ülkelere nazaran oldukça kısa ise de, %35 civarında oluşacak olan bir Kamu Borç Stoğu çok da riskli addedilmemeli.

Esasen, bugünkü kriz ortamında Bütçe açığının artmış olması gayet doğal, hatta bir ölçüde istenen bir şeydi. Yavaşlayan ekonomik aktivite ile birlikte kamunun gelirlerinin azalması son derece normal. Öte yandan, kriz ortamında sert bir frene basmış olan özel sektörün karşısında kamu sektörünün harcamalarda kısıntıya gitmemesi tam bir ekonomik çöküş yaşamamak için gerekliydi. (Buna rağmen bu sene küçülme hızımız %6'nın üzerinde gelecek.)  Zaten, sene başında yapılan seçim yatırımları nedeniyle Bütçeye (geçici vergi indirimleri dışında) bir "canlandırma paketi" eklenmesi bile mümkün olmadı.

Her ne kadar sene başından beri kamu borçlanması ciddi boyutlarda artsa da, bunun henüz bir baskınlama, yani özel sektörün finansman imkanlarını kısıtlama etkisi yaptığını da söyleyemeyiz doğrusu. Bankalar kamu kağıtlarını zorla değil, kredi talebinin tamamen durmuş olması nedeniyle satın aldılar. Gerilemekte olan 2. piyasa faizleri de bu durumun somut bir göstergesi. Bu şartlar altında, kamunun kemer sıkması acaba özel sektörün ve büyümenin önünü ne kadar açacaktır? Unutmayalım ki, kemer sıkmak demek, vergileri artırmak ve harcamaları azaltmak demektir. Henüz tüketici güveni tam olarak yerine gelmeden ve yabancı sermaye girişlerinde son dönemde görülen yarı-spekülatif girişler değil, doğrudan yabancı sermaye şeklindeki akımlar ağırlık kazanmadan, fazla sıkı bir maliye politikası benimsemek, ne etkili, ne de inandırıcı olacaktır.

Krizle birlikte özel sektörün alım gücünün ciddi şekilde örselenmiş olduğunu ve kriz öncesine dönüşün uzun bir zaman alacağını akıldan çıkarmamak gerekiyor. Ortalamada %5 civarında artmış bulunan işsizlik, reel ücretlerde meydana gelen düşüş, tüketici güveninde görülen gerilemeler, mevduat faizlerindeki düşüşün alım gücünü zayıflatmış olması ve ihracat imkanlarının hâlâ kriz öncesi düzeylerin oldukça altında olması gibi nedenlerle özel sektörün ivme kazanması beklenenden daha uzun bir süre alabilir. Eğer çıkış olarak borçlandırma yoluyla özel sektörün tüketim harcamalarının artırılması düşünülüyorsa, bunun (yani tüketerek kalkınma modelinin) orta ve uzun vadede bizim gibi gelişmekte olan bir ülke açısından faydaları da iyi irdelenmelidir.

Neticede, Hükümetin son derece kadük kalmış bulunan ekonomik hedeflerin revize edilmesi ile eş zamanlı olarak gerçekçi bir Orta Vadeli Mali Program açıklaması son derece faydalı olacaktır. Ancak, bu programda fazla erken ve iddialı Bütçe hedeflerinin ortaya konması programın inandırıcılığını azaltabileceği gibi ekonomik birimlerde toparlanma süreci konusunda şüpheler doğmasına da yol açabilir.

Tüm yazılarını göster