Kazanırken kaybetmeyelim

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ dunyaweb@dunya.com

Fransız Ulusal Meclisi'nde Ermeni Soykırımının inkarını suç sayan bir yasanın kabul edilmesi ülkemizde haklı tepkilere yol açtı. Bazıları 1915'te yaşanan olayları soykırım olarak görebilirler. Ancak, bir parlamentonun konunun tartışılmasını olanaksızlaştıran, olayı soykırım olarak değerlendirmeyenleri cezalandırmayı öngören kararı kabul edilemez. Sadece ülkemizde değil başta Fransa olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde, gündelik basit siyasi hesaplar içinde olmayanlar yapılanı yanlış buluyor, eleştiriyorlar. Eğer Türkiye gelişmeleri iyi yönetirse, olayda kaybeden Fransa'nın bugünkü yönetimi, özellikle Sarkozy olacaktır. Süreci kötü yönettiğimiz takdirde haklı olduğumuz bir konudan kaybederek çıkabiliriz.

Şu ana kadar yapılanlara baktığım zaman, süreci iyi yönetemeyeceğimiz endişesine kapılmadan edemiyorum. Fransız Meclisi'nin kararından sonra başbakanımız yapılanın demokrasiyle, ifade özgürlüğüyle bağdaşmadığını belirtti, Fransa'nın tutumuna karşı alınacak ilk tedbirleri sıraladı, olayların gelişmesine bağlı olarak başka tedbirlerin geleceğini ekledi. Buraya kadar iyi, fakat sonrası pek parlak değil. Gerek Sayın Başbakanımız gerek Sayın Dış işleri Bakanımız Fransa'ya karşı çok sert ifadeler kullanıyorlar, yaptıkları benzetmelerle hakaret ediyorlar. Bu sözler sadece karardan sorumlu olanları değil tüm Fransızları etkiliyor. Türkiye'ye haksızlık yapıldığını düşünenler bile bu sertlikten rahatsızlar. Halbuki, yapılan araştırmalar Fransız kamuoyunun çoğunlukla yapılanı onaylamadığını gösteriyor. Tepkimizi ölçülü, nezaket sınırları içinde ve sorumluları eleştirmekle sınırlı tutmamız daha uygun.

Erkeklerimizin boş vakitlerinde doldurduğu çayevlerinde söylendiğinde kulağa hoş gelebilecek sözler, uluslararası alanda aynı derecede hayranlıkla karşılanmıyor.  Örneğin, Fransızların Cezayir'de yaptıklarını soykırım olarak niteleyen başbakanımız haklı olabilir ama Sarkozy'e "Bilmiyorsan git babana sor," gibi sonradan doğru olmadığı anlaşılan bilgiye dayanarak yapılan azarlama devletler arasındaki iletişimde geçerli olan üsluba ve adaba uygun değil. Türkiye'yi haklı bulanları da olumsuz etkiliyor. Yine haberlerden anlaşıldığına göre, tasarının mimarı Valerie Boyer'e e-posta gönderen bir kısım vatandaşımız da çok kaba bir dil kullanmış. Böylelikle, yaptığı iş nedeniyle tedirgin görünen Marsilyalı iktidar milletvekiline "Bakın neler yazıyorlar, böyle vatandaşları olan bir ülkenin Avrupa Birliği'nde yeri yoktur,"demek fırsatını vermiş.

Sık sık Fransa'ya uygulayacağımız tedbirleri tırmandıracağımızı belirtmenin de olayı bir yönetime değil bir ülkeye meydan okuma biçimine dönüştüğünü, dostlarımızı da rahatsız edeceğini gözden kaçırmamalıyız. Yapacaklarımızı sırası geldikçe eylemlerimizle gösterelim. Ayrıca, anlaşmazlığı bir medeniyetler çatışması düzeyine tırmandırmamızın konuyu Sarkozy'nin arzuladığı zemine çekmekten başka faydası olmadığını da görmeli, yaklaşımımızı ona göre şekillendirmeliyiz.

Fransız iç politikasını iyi bilenler, olağan koşullarda Meclis'ten geçen tasarının seçimlerden önce Senato'da onaylanma şansı olmadığını söylüyorlar. Fransız siyasetinde önemli yeri olan birçok şahsiyet, yapılanı onaylamadığını alenen beyan etti. Eğer konuya sakin yaklaşmayı becerebilirsek, Sarkozy'nin giriştiği macera kendisine fayda sağlamaktan çok zarar verebilir. Ama şu andaki gibi, abartılı, şık olmayan değerlendirmeler, tehditler sürerse, kazanmamız muhtemel bir mücadeleyi kaybederiz. Kazanırken kaybetmeyelim.

Tüm yazılarını göster