Kaybedenler kulübü

Tuğrul AKŞAR EKO-SPOR taksar@gmail.com

Rahmetli Başkan Özhan Canaydın 2002 Mart'ında Galatasaray başkanlık koltuğuna oturmadan önce Galatasaray'ın içinde bulunduğu sorunların çözümleri ile gelecek on yıla ilişkin beklentilerin yönetimi ve kulübün vizyonunun belirlenmesine yönelik, geniş katılımlı bir "Arama Konferansı" düzenlemişti. Bu arama konferansı sonrası da Mart 2002'de girdiği seçimi kazanarak, Mehmet Cansun'un yerine başkan olmuştu.

Galatasaray'ın arama konferansları

Başkanlık öncesi Özhan Canaydın'ın düzenlediği bu toplantı kulüp için bir ufuk arayışıydı ve ilk defa bir futbol kulübü gelecek on yılını planlamaya yönelik böylesi bir aksiyona yönelmişti. bu toplantılardan çıkan sonuçları gerçekleştiremediyse de, bu toplantılar gerçekten de Türk futbolu için bir milat olabilirdi. "Arama Konferansı"ndan çıkan dört temel sonuç vardı. Bunlar;

1)Kulüp gelecek 10 yıl içinde yedi kez Süper Lig Şampiyonluğu'na ulaşmayı

2)İki kez Avrupa'da final oynamayı,

3)Üç önemli dünya yıldızının kadroya dahil edilmesini,

4)Yeni ve mükemmel 50.000 kişilik bir stadın yapılmasını hedeflemişti.

Mircea Lucescu gidiyor, Fatih Terim yuvaya dönüyor

Daha sonra Özhan Canaydın tamamen direksiyonun başına geçtikten sonra kulüpte ilk iş olarak çok başarılı, mütevazı hoca, bir taktik ve strateji ustası Mircea Lucescu'yu 200-02 sezonu sonunda şampiyon olduktan sonra gönderdi ve yerine "gönüllerin hocası" Fatih Terim'i "yuva"ya geri getirdi.

İşte Özhan Canaydın ile başlayan bu dönem daha sonra Galatasaray'ın "düşüş yılları" oldu. Oysa, kulübe başkan olduğunda tüm malvarlığını riske edebilecek kadar içi Galatasaray sevgisiyle dolu olan Özhan Canaydın ilk olarak kulübü finansal olarak rahatlatabilmek için tüm bankalarla görüşerek, öncelikle vadesi gelen borçları öteletip kısa vadeli banka kredilerini uzun vadeye yaydı. Mevcut yüksek maliyetli kredilerin maliyetlerini düşürttü. Bütün bunlara ilaveten kulübe kendi ifadesiyle "25 milyon dolarlık kasa kolaylığı" sağlayarak başkanlık yelkenini beklenti rüzgarıyla doldurdu.

Yönetsel sağlık bozulma süreci başlıyor

İşte tüm iyi niyetle yapılan bir planlama ve buna bağlı olarak içinde teknik direktörlük değişimini de içeren bazı yönetsel değişiklikler Galatasaray'da bir süre sonra işlerin raydan çıkmasına, bugünkü yönetsel sağlığın bozulmasına kadar gidecek bir dönemin yani Galatasaray'ın sportif ve yönetsel olarak ciddi ölçüde irtifa kaydedeceği, "düşüş yıllarının" başlayacağı bir dönemin de başlangıcı oluyordu.

Nitekim bu düşüş yıllarında Galatasaray 2005-06 ve 2007-08 sezonları olmak üzere sadece iki şampiyonluk kazandı. 2002-03 sezonunu 2. Olarak tamamladı. 2004-05, 2006-07 ve 2009-10 sezonlarını lig üçüncüsü olarak, 2008-09 sezonunu da beşinci olarak, 2003-04 sezonu ise altıncı olarak tamamladı.

Bir türlü gelmeyen başarı kulübün geleneklerine hiç de uygun olmayacak şekilde hoca değişikliklerini de beraberinde getirdi.

Örgütsel sağlığı bozulan Galatasaray 10 hoca değiştirdi

Galatasaray 2002-2011 arası tam on hoca değişikliği yaşadı. Bu dönemde adeta Galatasaray'a hoca dayanmadı. Bu dönemde Fatih Terim ile başlayıp Bülent Ünder ile sonlanan bir hoca kıyım süreci yaşandı. Dokuz sene içinde on değişik hoca ile çalışılıp, hem parasal hem de sportif anlamda bir hezimet dönemi yaşandı. Bu dönemde iki de başkan değişikliği yaşandı.

Bu Süreçte Cim Bom Avrupa'da Ne Yaptı?

Bu süreçte Galatasaray 1 kez Şampiyonlar Ligi ve UEFA Kupası'nda çeyrek finale yükseldi. Galatasaray bu dönemde 64 Avrupa Kupası maçı oynadı. Oynadığı maçların 21'ini kazanıp 22'sinde berabere kaldı. 21 maçını da kaybetti. Sarı kırmızılılar katıldıkları Europe Lig'de ise 3 kez gruplardan çıkma başarısı gösterdi. Bir kez çeyrek final oynadılar. Kısacası Sarı Kırmızılıların bu süreçte Avrupa karnesi çok iyi gelmedi.  Galatasaray'ın geçmiş performansı her zaman Türk futbolunun önünü açan bir özellik taşımıştı ve yurtdışında marka olmayı başarabilen ilk Türk Kulübü olmuştu. Ancak görünen o ki, Galatasaray'da bir süre sonra "metal yorgunluğu" başladı ve kulüp organizasyonel ve yönetsel sağlığını yitirdi. Bunun doğal sonucu ise sportif kuraklıktı. Nitekim de öyle oldu. Galatasaray 2002-11 arasını müthiş bir sportif kuraklıkla geçirdi.

Yönetsel Sağlığın Bozulması Finansal Borçları Çığ Gibi Artırdı

Galatasaray'ın özellikle borsaya açılma macerası sonrası yüz milyon dolarlara ulaşan kayıplar, yapılan yanlış transferler ve kaynakların etkin ve verimli kullanılamaması Galatasaray'ı devasa borçlarla karşı karşıya bıraktı. Ancak Galatasaray'ın bu kadar finansal dar boğaza girmesinin temel nedeni yıllar itibariyle kulübün organizasyonel sağlığının giderek bozulmasına karşın bir türlü yönetsel yapılanma ve sürekli iyileştirmenin ne Özhan Canaydın, ne de Adnan Polat döneminde gerçekleştirilememesi kulübü finansal yöndenbir uçurumun kenarına getirdi. Bu dönemde kulübün gelirleri % 37 artarak 59.3 milyon Euro'dan 81 milyon Euro'ya yükselirken, toplam borcu da tam yedi kat artarak 35 milyon Euro'dan 240 milyon Euro'ya yükseldi.

Sarı-kırmızılı kulübün resmi internet sitesinde yer alan 2010 Yılı Mali Genel Kurul Raporu kulüp konsolide borçlar ve alacaklar bölümünde yer alan bilgiye göre, kulübün toplam borcu 514.046.150 lira, alacağı ise toplam 75.231.553 liraya ulaştı ve kulübün borç-alacak farkı ise 438.814.598 lira olarak gerçekleşti. Nakit çıkışı gerektiren borç ve yükümlülükleri 308.834.881 lira, nakit çıkışı gerektirmeyen borç ve yükümlülükleri ise 205.211.269 lira olarak gerçekleşen Galatasaray'ın banka kredileri toplamı ise 187.275.809 Lira'ya ulaştı. Son iki yılda kulübün zararı 213 milyon liraya ulaştı.

Takım değeri arttı, UEFA'da sıra kaybetti!

2002-2011 döneminde takımın bonservis bedelleri üzerinden değeri 2 kat artarak 30 milyon eurodan 90 milyon euroya kadar yükselirken, Avrupa'daki UEFA sıralaması da olumsuza doğru yol aldı. 2002 sezonunu UEFA'da 15. sırada tamamlayan Galatasaray buradaki düşüşünü de devam ettirdi. Bugünkü UEFA takım sırası ise 45 ve Galatasaray hala 2002'deki UEFA sıralamasını da yakalayamamış durumda.

Galatasaray organizasyonel ve yönetsel sağlığını yitirdi

Son derece kötü bir sportif performansla 2010-11 sezonunu tamamlayacak olan Galatasaray bundan daha on bir yıl önce Avrupa'nın zirvesinde yer alan bir Türk takımıydı. Bugün gerek sportif gerekse mali ve iktisadi yönden gelinen nokta Galatasaray'ın geçen on sene içinde inanılmaz bir irtifa kaybettiğini bize gösteriyor. Oynadığı 31 maçın yüzde elli ikisini, yani 16 maçı yitiren, averajı (-10) olan, ezeli rakibi Fenerbahçe'den 36 puan fark yemiş 14. Sırada bir Galatasaray bugün karşımızda duruyor. Mazisini mumla arayan, kazanma kültürünü ve yönetsel sağlığını yitirmiş bir takım ve kulüpten söz ediyoruz. Türk futbolunda ilklere imza atan Galatasaray bu noktaya gelmemeliydi.

Arama konferansında belirlenen hedefler gerçekleştirilemedi

"Arama Konferansı"ndaki hedeflerden sadece Stat hedefini realize eden Galatasaray aslında dünyanın çok önemli yıldızlarını da Türkiye'ye getirdi. Ancak ne yazık ki, bu yıldızların hiç biri kadro da tutulamadı. Bu yıldızlardan istenilen performansı elde edemedi. Bu yıldızların transferi ve onların ücret ve maş giderleri yüzünden aksine büyük bir mali çöküntü ile karşı karşıya kalındı.

Son iki şampiyonluk Galatasaray'ın örgütsel ve yönetsel iyileşmesini engelledi!

Bu dönemde Galatasaray içinde bulunduğu sorunlardan kendisini kurtarabilse yenilenmeye gidebilir, tekrar bir yükseliş dönemine girebilirdi. 2007-08 sezonunda yaşanılan son şampiyonluk Galatasaray'ın hızlı aksiyon alması ve yönetsel, finansal yapılanmasının önünü kesti. Ve 2007-08 sezonundan itibaren giderek ağırlaşan sorunlar, yönetsel sorunlarla da birleşince kulübü bilişim alanı daraldı. Kulüp sağlıklı kararlar alamadı, yönetsel yapılanmaya yönelemedi, sürekli iyileştirmeyi gerçekleştiremedi, sportif performansa bir türlü ulaşamadı.

Galatasaray metal yorgunluğuna mı uğradı

Galatasaray'ın 2000'li yıllara gelinceye kadar geçirdiği örgütsel, yönetsel ve sportif yapılanması Sarı Kırmızılıları Avrupa'da ve Türkiye'de takım bazında çok önemli başarılara taşıdı. Bu çok doğal olarak takımda bir yorgunluğu ve yıpranmayı da beraberinde getirdi. Oysa bu dönemde sağlıklı bir organizasyona ulaşabilmek ve kulübün sağlıklı gelişimini garanti altına alabilmek için kulübün yönetsel olarak doğru yönlendirme temelinde iç uyumunu bozmadan yenilenme becerisini geliştirecek şekilde aksiyon alması gerekirdi. Bu sayede takımda közlenmeye yüz tutmuş olan kazanma kültürü yeniden harekete geçirilebilir, Galatasaray'ın Türk futbolundaki liderlik misyonu devam ettirilebilirdi. Bugün gelinen noktada Galatasaray'ın içinde bulunduğu koşullar Galatasaray'ın başarma / kazanma gücünü ciddi ölçüde erozyona uğratmış durumda. Buna sadece 16 maç kaybeden oyuncuları değil, çok önemli işler yapmasına karşın, yönetsel olgunluğu bir türlü yakalayamayan yönetimi de dahil etmemiz gerekir.

Bu bağlamda 14 Mayıs, Galatasaray'ın yeniden yönetsel yapılanma ile kazanma ve başarma gücünü kazanmasına olanak ve ortama sağlayabilecek bir tarih olabilir. Galatasaray'da kazanma kültürünün yeniden başat bir faktör haline gelmesi, Türk futbolu açısından da büyük bir kazanç olacaktır.

Tüm yazılarını göster