Karşılık kararını nasıl yorumlamalı?

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Merkez Bankası'nın zorunlu karşılıkları artırdığını açıkladığı gün "sıcağı sıcağına" yapılan yorumlarda, "Bu Merkez Bankası da çok oluyor" görüşü hakimdi. Böyle bir ifade tabii ki açıkça dile getirilmiyordu; ama üstü kapalı söylenen buydu. Yorumların böylesine sert olmasının altında da, zorunlu karşılıklarda artış beklenmiyor olması, bekleyenlerin de bu ölçüde bir artış beklememesi yatıyordu.

Peki gerçekten de Merkez Bankası "çok olmuş ve çizmeyi aşmış" mıydı? Aşmışsa, niye aşıyordu ki… Hem de tüm finans kesimini karşısına alarak, hem de seçime giderken hükümetin hiç hoşuna gitmeyecek şekilde piyasanın daralmasına yol açacak bir adımı atarak… Ve dahası, gerektiğinde gelecekte benzer adımlar atacağını da bir kez daha vurgulayarak… 

Zorunlu karşılıklarda kimsenin beklemediği ölçüde bir artışa giden Merkez Bankası çeşitli yönlerden eleştiriliyor. En yoğun eleştiri, piyasaların şaşırtılmış olması noktasında yoğunlaşıyor. "Daha önce alınan önlemlerin sonuçlarının görülmesi için mart sonuna kadar beklenecek, ortaya çıkacak tabloya göre yeni önlemler gündeme gelecek" denildiğine dikkat çekiliyor ve bir anlamda bu söze sadık kalınmadığı ifade ediliyor. İyi de, "mart sonu" kavramıyla herhalde 31 Mart kastedilmemişti; şunun şurasında mart sonuna yalnızca bir hafta kaldı zaten. Üstelik, artırılan yeni karşılıklar nisandan itibaren geçerli olmayacak mı…

Merkez Bankası zorunlu karşılıkları artırmaya başladığı geçen yılın eylül ayından bu yana beşinci adımı attı. Daha önceki dört operasyonla toplam 22 milyar lira çekilmişti. Son operasyonun boyutu ise 19 milyar lira. Yani, son "darbe" çok ağır oldu!

Sahi Merkez Bankası'nın "derdi" ne? Durup dururken tüm bankaları niye karşısına alıyor? Hem, sadece bankaları mı?

Alınan bu karar herhalde hükümetin de pek hoşuna gitmiyor olsa gerek. Ama bakınız hükümetten bir değerlendirme yok. Olmasını da pek beklememek gerekiyor; çünkü bu karardan hükümetin, en azından hükümetin bazı üyelerinin haberinin olmadığı düşünülebilir mi?

Merkez Bankası'nın ciddi bir sıkıntı gördüğü açık. Kredi genişlemesinin önü alınamıyor. Bu da ekonomide ısınmaya yol açabilecek önemli bir etken. Zaten yurtdışı kaynaklı enflasyon riski giderek belirginleşiyor, buna bir de içerideki canlılığın eklenmesi durumunda enflasyonla mücadelede yenilgiye uğranılmasından endişe ediliyor.

İşte bütün bu kaygılar, Merkez Bankası'na önemli bir adım attırmış bulunuyor. Ama bakınız hala atılabilecek yeni adımlar var, bunun da altı çiziliyor. Hem zaten geçen yılın kasım ayından bu yana alınmakta olan önlemlerin etkilerini ancak ikinci çeyrekte göstereceği belirtiliyor. Ancak, bu etkinin sınırlı kalacağı dikkate alınarak önceki gün yeni artış kararı alınıyor ve bunun devamının gelebileceğine de vurgu yapılıyor. Dolayısıyla Merkez Bankası piyasalara aslında "Ben gelecekte de sizin sürpriz sayacağınız, ekonominin ısınmasını önleyecek adımlar atacağım, artık buna şaşırmayın" diyor.

Merkez Bankası'nın zorunlu karşılıklara ilişkin son kararıyla birlikte ekonomide bir yavaşlama öngörüldüğü açık. Bu, işsizliğin artması, en azından azalmaması demek. Yani Merkez Bankası, enflasyonla mücadele uğruna işsizlikle mücadeleyi bir anlamda feda etmiş oluyor. Ama bunun için Merkez Bankası'nı suçlamak mümkün mü? İşsizlikle mücadele etmek Merkez Bankası'nın işi mi?

Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık uygulamasını temelden yanlış bulanlar da var. Bu görüşü savunanlar, Merkez Bankası'nın temel politika aracının kısa vadeli faizler olduğunu ve zorunlu karşılık yerine faiz oranlarıyla oynanması gerektiğini vurguluyorlar. Yani söylenmek istenen, faiz oranlarının artırılması…

Güzel… Bir yandan cari açığın büyümesini frenleyebilmek için sıcak para hareketini yavaşlatmaya çalışacaksınız… Sonra, sıcak paraya yeniden kucak açarcasına faiz oranlarını yukarı çekeceksiniz. Gerekçe; aman bankalar zorunlu karşılıklar yüzünden dara düşmesinler!

Tüm yazılarını göster