Kar ezgileri

Faruk ŞÜYÜN ODAK kitap@dunya.com

İstanbul'a kar yağıyor günlerdir... Tıpkı çocukluğumdaki gibi... Bazen lapa lapa, bazen tipi halinde, ama sürekli... Yerlerde, çevrede gözü rahatsız edebilecek o acaip renkli, zevksiz şeyleri kaplayan, doğaya ve ruhlara sükûnet getiren, istemediğimiz tüm sesleri yutan...

Bahçeyi seyrediyoruz. Çamların dalları artık taşıyamıyor üzerlerini örten eldiveni. Aklımda Paris'te, Vendome Kulesi'nin üzerindeki adam... Hani güneşte, yağmurda mutsuz olan... Ancak, karlar düştüğünde, üzerine beyaz bir kürk gibi biriktiğinde mutlu olan... Ve arkada bir Cem Karaca şarkısı o mutlak sessizliğe karışıyor:

"Oturmuşum yatağa /Ben beni düşünürüm /Kapı baht kapısı /Bahtımın kapısı kapalı /Karanlığın rengini bilmem /Aydınlık ne demek /Mutlu olmak sevmekse /Sevmek aydınlık demek / Dışarda kar yağarsa / Hissederim görmem /Ayak sesin uzakta /Koklarım duymam / Bir köşeye savrulmuş / Buruş buruş ceketim / Sensiz ellerim üşür /İçerimde kar yağar."

Dokuz yıl önce 8 Şubat'ta kaybettiğimiz Cem Karaca söylüyor. Dinlemeyi hiç bırakmadığım, konser kayıtları da dahil söylediği her mecrayı arşivime eklemeye çalıştığım, koşulsuz hayranı olduğum tek sanatçı... Sevgili dostum. Cebindeki (cep telefonundaki değil) telefon rehberinde ismimi en üste yazan...

Dışarda kar yağıyor, diyor ya aynı o dize, Nâzım Hikmet'in bir şiirinin ismi değil mi?

Nasıldı? Anımsamaya çalışıyorum pencerelerden gözlerimi ayırmadan:

"Lambayı yakma, bırak,/ sarı bir insan başı /düşmesin pencereden kara./ Kar yağıyor karanlıklara./ Kar yağıyor ve ben hatırlıyorum./ Kar.../ Üflenen bir mum gibi söndü koskocaman ışıklar.../ Ve şehir kör bir insan gibi kaldı/ Altında yağan karın./ Lambayı yakma, bırak! Kalbe bir bıçak gibi giren hatıraların/ dilsiz olduklarını anılıyorum./ Kar yağıyor/ ve ben hatırlıyorum."

Lambayı yakmıyoruz zaten. Yalnızca bahçe aydınlık... Beyaz aydınlık... Birazdan dışarı çıkacağız karların sesini dinlemeye... Büyük huzurun içinde, ayaklarımızın altında gıcırdayan karların seslerini... Dua edeceğiz ayak izlerimizi hemen doldursun ve yeniden bembeyaz, ezilmemiş, bozulmamış bir çarşaf gibi uzansın önümüzde diye... Yavaş yavaş gece çökecek bahçemize ve mırıldanacağız bu kez bir Ahmet Muhip Dranas şiiri:

"Kardır yağan üstümüze geceden, / Yağmurlu, karanlık bir düşünceden, / Ormanın uğultusuyla birlikte / Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte / Kar yağıyor üstümüze, inceden. // Sesin nerde kaldı, her günkü sesin, // Unutulmuş güzel şarkılar için / Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan, / Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan / Sesin nerde kaldı? kar içindesin! // Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! / Uyandırmayın beni, uyanamam. / Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, / Allah aşkına, gök, deniz aşkına / Yağsın kar üstümüze buram buram... // Buğulandıkça yüzü her aynanın / Beyaz dokusunda bu saf rüyanın / Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış / Sırf unutmak için, unutmak ey kış! / Büyük yalnızlığını dünyanın."

Ne çok şiir varmış ezberimde karla ilgili... İşte Cenab Şahabettin'in "elhan-i şita"sı ya da kışın, kar tanelerinin müziği:

"bir beyaz lerze (titreyiş) bir dumanlı uçuş,/ Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar gibi kar/ Geçen eyyâm-ı nevbaharı (ilkbahar günlerini) arar.../ Ey kulûbün sürûd-i şeydâsu (ey kalblerin divane şarkısı),/ Ey kebûterlerin neşideleri (ey güvercinlerin şiirleri),/ O baharın bu işte ferdâsı (o baharın bu işte yarını) / Kapladı bir derin sükûta yeri/ Karlar/ Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar /ki sessizce arasıra ağlar) /Ey uçarken düşüp ölen kelebek/ Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek (bir melek kanadının beyaz püskülü) /Gibi kar/ seni solgun hadîkalarda arar.(seni solgun bahçelerde arar)."

Şiir uzun, karların daveti ise karşıkoyulmaz... Bir an önce Vendome Kulesi'nin tepesindeki adam gibi bizi de beyaz kürklere bürümeleri için dışarıya çıkmam gerek. Kar, solgun bahçelerde bizi arıyor...

Tüm yazılarını göster