”Kapitalizm'in Geleceği” isimli kitabın yazarı ekonomist Jean-Luc G

DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN didem.eryar@dunya.com

Bugün dünya genelinde ekonomistlerin büyük bir bölümü korumacılığın 1930'lardaki Büyük Buhran'ı hızlandırdığını ifade ediyorlar. Yaşadığımız küresel ekonomik kriz ise korumacılık önlemlerinin yeniden ve sıklıkla gündeme gelmesine neden oluyor. Kriz bir yandan ülkeleri korumacı önlemler almaya iterken, diğer yandan ekonomiyi kurtarmaya yönelik paketlere korumacılıkla suçlanıyor. 2008 sonunda bir araya gelen G20 liderleri korumacılık politikalarından uzak duracaklarını ifade etmişlerdi. Korumacılık Davos Zirvesi'nin de gündem maddelerinden biriydi. Fakat verilen tüm sözlere rağmen, ülkelerin korumacılık politikalarından çok kolay vazgeçmeye niyetleri yok gibi.

Çin ekonomik emperyalizm uyguluyor

Fransa'nın TÜSİAD'ı MEDEF'in merkez yönetiminde görev almış, daha sonra ise bu görevinden ayrılıp "Kapitalizmin Geleceği" isimli kitabıyla korumacı ekonomiyi savunmaya başlayan ekonomist Jean-Luc Greau korumacılık konusuna farklı bir boyut getiriyor. Greau'ya göre korumacılık ekonomik büyümeyi hızlandırabilir. Nasıl mı? İşte Greau'nun cevabı: "Gümrük engelleri, ekonominin küreselleşmesi ile yaygınlaşan işgücü değer kaybını engelleyebilir. Serbest piyasa ekonomisinde, işgücünün ucuzlamasında gelişmekte olan ülkelerin rolü çok fazla belirleyici oldu. Oysa, değersiz bir işgücünü temel olan büyümenin sürdürülebilir olması beklenemez. John Maynard Keynes, Karl Marx ve Joseph Shumpeter'in de söylemiş olduğı gibi 'işgücü, üretimin temel faktörüdür'. Eğer işgücüne normalin altında değer veriliyorsa, piyasada talebin oluşması beklenemez. Bu yüzden ABD'de, İngiltere'de, Hollanda'da ve hatta Güney Kore'de hane halkı borçlanmaları bu derece arttı. Bunun sonucunda yaşanan finans krizine kadar, talep yapay bir şekilde artmaya devam etti. Büyümenin yeniden sağlanması işgücünün yeniden değer kazanmasına bağlı. Bu da ticari anlamda korumacılık politikalarının olduğu bir sistemle mümkün olabilir. Gümrük engelleri mal ve hizmet ticaretinin kontrolünü sağlayacaktır. Tabii ki 1930'larda uygulanan korumacılıktan bahsetmiyorum. Korumacılık uygulamaların imalat ürünleri ve fikri hizmetleri kapsaması gerekiyor. Birkaç ay öncesine kadar Çin'in ihracatı, GSMH'sinin yüzde 45'ini temsil ediyordu. 1 milyarın üzerinde nüfusa sahip bir ülke için bu normal bir durum değil. AB'nin Çin ile ticaret açığı 2007 yılı başında yüzde 83 oranında arttı. Bu rakam bir şeylerin yanlış olduğunun göstergesi. Bugün AB Çin'e 100 ürün ihraç ederken, 300 ürün ithal ediyor. ABD için baktığınızda bu oran 1'e 6. Çin ile ilişkilerimizde serbest ticaretin olası faydalarından yararlanmıyoruz. Çin, ekonomik emperyalizm politikası uyguluyor ve bundan ne ABD ne AB ne de Afrika yarar sağlıyor. Dolayısıyla yeni bir korumacılığa ihtiyaç olduğu kesin. En büyük risk AB'de sanayi sektöründe istihdamın tamamen yok olmasına kadar beklemek olacaktır."

Ticari korumacılık sınırların kapanması anlamına gelmiyor

Greau, korumacılık önlemlerinin 1930'larda yaşanan kötü sonuçlara yol açmayacağını söylüyor. O dönemde uluslararası ticaretin üçte ikisini enerji ve tarım ürünleri gibi hammadde ticaretinin oluşturduğuna dikkat çeken Greau, bugün uluslararası ticaretin yapısının değiştiğini ve büyük ölçüde imalat ürünlerinden kaynaklandığını ifade ediyor. Korumacılığın hammadde ürünlerine yönelik olmayacağını kaydeden Greau, sadece imalat ürünleri ve fikri hizmetlere odaklanması gerektiğini ifade ediyor. Ticari korumacılığın sınırların kapanması anlamına gelmeyeceğini söyleyen Greau, bahsettiği bu yeni korumacılık modelini şöyle savunuyor: "Ticari korumacılık verimli yatırımların serbest dolaşımına, dolayısıyla küresel pazardan pay almalarına ve deneyim paylaşımına engel olmayacak. Bu korumacılık türü sadece işgücünün değer kaybetmesini engelleyecek ve ürünlerin daha kaliteli olmasını sağlayacak. Aynı zamanda işgücü değerinin son derece düşük olduğu ülkelerde de sosyal şartların ve gelirlerin düzelmesine yol açacak. Akıllı bir korumacılığa sahip olan ülkeler daha çekici bir hale gelecek."

Greau'nun bu yeni korumacılık sistemini daha iyi anlamak için Le Monde gazetesinin ekonomistlere yönelttiği şu dört sorunun cevaplarına dikkat etmekte fayda var:

- 1929 krizinde korumacılık önlemlerinin sonuçları ne oldu?

ABD Başkanı Hoover'ın 17 Haziran 1929 tarihinde, ABD'ye ithal edilen bazı ürünlere yönelik gümrük vergilerinin artırılmasını içeren anlaşmayı imzalamasının ardından, dünya genelinde korumacılık önlemleri artmaya başladı. İthal ürünlerin fiyatları yükselişe geçti. Ülkeler rekabetçi olabilmek için devalüasyona gitmek zorunda kaldı. Bunun üzerine para birimlerine yönelik güven azaldı. Dünya ticari zor bir döneme girdi.

- Devalüasyon ulusal ekonomiye nasıl bir koruma sağlar?

Örneğin İngiliz Sterlini'nin Euro karşısında değer kaybetmesi, İngiltere'nin Euro bölgesine yapacağı ihracatı destekler. Sterlin üzerinden satılan ürünler daha rekabetçi olur. Bu da İngiltere'nin ticaret dengesini olumlu etkiler. Tabii ki çok pahalı olmaya başlayan ithalatın da fazla olmaması gerekli.

- Dünya ticaretinin serbestleştirilmesi konusunda gelinen nokta nedir?

Gümrük vergilerinin ve devlet yardımlarının azaltılmasına yönelik Aralık 2008 Doha Turu toplantılarında bir sonuca varılamadı. Toplantılar Obama döneminde bir kez daha gerçekleşecek. Uluslararası Gıda Politikaları ve Araştırmaları Kurumu (International Food Policy and Research Institute) tarafından yapılan bir çalışmaya göre, anlaşma sağlandığı durumda, dünya ticaretinde 336 milyar dolarlık bir artış yaşanacak. Fakat başarısızlık durumunda, korumacılık önlemleri dünya ticaretinin 728 milyar dolar boyutunda daralmasına yol açabilir.

Tüm yazılarını göster