Kapasite kullanımı ve ekonomideki ısınma

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Önce bir açıklama yaparak başlayalım. Dünkü yazımızın başlığını "Zorunlu karşılıkta hala yol var mı" diye atınca ve yazıda Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın Bakanlar Kurulu'na yaptığı sunumda Türkiye'deki zorunlu karşılık oranını diğer ülkelerle karşılaştırdığını aktarınca, şöyle bir algı oluştuğunu fark ettik: "Türkiye'deki karşılık oranı, yüzde 20.5 ve yüzde 20 ile en yüksek oranları uygulayan Çin ve Brezilya'ya göre düşük, dolayısıyla zorunlu karşılık daha da artabilir." Bu zorlama yorumu yapanların, neden Türkiye'den çok daha düşük oran uygulayan ülkelere bakmadıklarını bilmiyoruz. Hem Çin ve Brezilya'yı, çok daha yüksek zorunlu karşılık uygulanabildiğine örnek olarak verdik. Oysa yazıda vurgulamaya çalıştığımız, Başçı'nın sunumundan yeni zorunlu karşılık artışı yönünde işaretler çıkarılıp çıkarılamayacağıydı. Ekonomi aşırı ısınıyor muydu, Merkez Bankası gelecekte ne yapabilirdi, onlara bakılmasını sağlamak istemiştik. Ama Çin ve Brezilya, odaklanılan nokta olmuş…

Gelelim üstünde durmak istediğimiz asıl konuya; yani ekonomide bir ısınma olup olmadığı ve bunun önümüzdeki süreçte ne gibi önlemler gerektirebileceği konusuna… Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın Bakanlar Kurulu'na yaptığı sunumun sonuç bölümünde ekonomideki ısınma konusuna değindiğini ve "Henüz aşırı ısınma gözlenmemektedir" dediğini dün aktarmıştık. Bu cümleyi ters çevirip okursak, söylenmek istenen çok açık: "Ekonomide bir ısınma var, ama henüz aşırı değil…"

Kapasite kullanımı

Merkez Bankası, önceki gün imalat sanayindeki kapasite kullanımının nisan gerçekleşmesini açıkladı. Kapasite kullanımı ekonomide en erken elde edilen veri. Ay bitmeden, o ayın verisi ortaya çıkıyor. İmalat sanayinde kapasite kullanım oranı nisanda yüzde 74.9 oldu.

Nisandaki yüzde 74.9'luk kapasite kullanım oranı 2009 ve 2010'un üstünde, ancak hala 2007 ve 2008'in altında. Bir ay yanıltıcı olabilir, düşüncesiyle dört ayın ortalamasını alarak değerlendirme yapmayı tercih ettik. Buna göre; ilk dört ayın ortalaması olarak 2007'de yüzde 79 olan kapasite kullanım oranı 2008'de yüzde 77.9'a indi, 2009'da ise yüzde 60.2 ile dip görüldü. Daha sonra artmaya başlayan kapasite kullanım oranı, ilk dört ay ortalamasında geçen yıl yüzde 69.1'e, bu yıl yüzde 73.9'a çıktı.

Birçok göstergede 2009'da dip noktaya inildikten sonra hızlı bir çıkışla kriz öncesindeki düzey aşılmıştı. Kapasite kullanımında ise henüz kriz öncesine dönülebilmiş değil.

Kapasite kullanımı krizden önceki düzeyde bile değilken nasıl oluyor da imalat sanayi üretiminde tüm zamanların rekoru kırılıyor? Bunun tek açıklaması var; belli ki verimlilikte artış yaşanıyor.

Ekonominin en çabuk elde edilen verisi olan kapasite kullanımı ekonomide bir toparlanmaya işaret ediyor; ama belli ki bu toparlanma bir aşırı ısınma belirtisi olarak görülmüyor. Kuşkusuz bir ekonomideki aşırı ısınmanın tek işareti imalat sanayindeki kapasite kullanımı ve üretim değil. Bu kapasite kullanımını ve üretimi tetikleyecek finansal ayaklar da önemli. İşte bu konuda Türkiye kredi artışı yönünden diğer ülkelere fark atar konumda. Hem zaten zorunlu karşılıklar yoluyla frenlenmeye çalışılan da kredi artışı değil mi…

Reel kesimin güveni

Birçok alanda olduğu gibi ekonomide de moral değerlerin önemi büyük. Bu morali bir anlamda bilimsel olarak ölçen de reel kesim güven endeksi. Merkez Bankası'nca gerçekleştirilen ankete göre reel kesim güven endeksi nisan ayında 116.7 düzeyine yükseldi. 116.7'nin ne ifade ettiğini daha kolay anlayabilmek için, krizin en yoğun yaşandığı 2008 yılının aralık ayındaki güven endeksinin 52 olduğunu belirtelim.

Ancak, reel kesim güven endeksi 2008 yılının aralık ayına göre yüzde 100'den fazla artmış, bir önceki aya göre artma yönündeki eğilimini korumuş olmakla birlikte, hala bir yıl önceki düzeyin altında. Güven endeksi, geçen yılın nisan ayında 119.3 düzeyinde bulunuyordu.

Tüm yazılarını göster