Kangal'da doğru iş yapma…

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com
Yıllar öncesinde Sivas'ın Kangal ilçesine gitmiştim. Geçtiğimiz Pazar günü ASSİAD Genel Sekreteri Emrah Çoşkun'un kullandığı araçla Kangal yollarına koyulduk...  Sivas'ı çıktıktan sonra kar fırtınası şiddetini giderek artırıyordu. Acul biri olduğum halde içimde hiçbir endişenin izi yoktu…
Sivas'tan güneye doğru ilerlerken hava yavaş yavaş yükseldi; Kangal'a ulaştığımızda açık gökyüzünde beyaz örtülü yüksek yaylaları seyrettim: Çok uzaklarda başı bulutlarla sarhoş Gürleyik dağı olmalıydı, haritalarda 2 bin 688 metre yükseklik kaydeder. Biraz daha güneyde Yılanlı Dağı, o da ufukta çok zor seçiliyor 2 bin 600 metre tepeden bize baktığı halde… Kulmaç Dağı'nı daha iyi seçebiliyoruz, güneşli gökyüzünde zirvesi parıldıyor; bin 930 metreden bize "hoş geldiniz"  der gibi…  Daha güneye benim gitme düşü kurduğum ama bir türlü dolaşamadığım Uzun Yayla tepeleri görünüyor. Anne dedemin uzun süre imamlık yaptığı köyü bulmak isterim hep… Çocukluğumda, anamın erken yitirdiği babasının bir masal tadıyla anlattığı öykülerini dinledim hep.
Kış ortasında Anadolu'nun köpeği ve balıklı kaplıcası ile ünlü bir  ilçesindeyiz…
 
Algı değişmeli
Güzel olan gelişme, iletişim olanaklarının bütün insanların arayışlarını köklü biçimde değiştirmiş olması. Kangal'da kalanlar, yörenin olanaklarından zenginlik yaratmak istiyor; edilgen kalmanın zararını kavramış durumda. Bildiklerini sandıkları ve ülke söylemlerinde de öne çıkan hayvancılık konusunda yatırım yapanlar kadar, yeni yatırımlar yapmayı isteyenler de bir hayli kabarık.
Çevremize toplanan insanlara, hayvancılık konusunda dünya genelinde değişen algıyı, hayvan performanslarında yapılan geliştirmenin rekabeti nasıl etkilediğini anlatıyorum: Atadan, dededen, babadan kalma yöntemleri unutmak gerektiğini söylüyorum. Hayvan cinsinden mera anlayışına, yem algısından sağım tekniğine, sütün değerlendirilmesinden tutun da pazara açık durmanın önemine bildiğim ne varsa paylaşıyorum.
Yerel ve doğrusal düşüncenin,  küresel ve üstel büyüyen algıya dönüşmesini, başka sözcüklerle, yörenin kendi dili ile anlatmaya uğraşıyorum: Süt veriminde ortalama 35 kiloyu geçen, et üretiminde karkas ağırlığı 800 kilogramı bulan verimi dikkate almadan yapılacak yatırımların karşılaşabileceği zorluklar konusunda öngörülerimi sıralıyorum.
Toplantı biter bitmez Kangal'ın yakınında Kuru Sırt mevkiinde yapılmış hayvan yetiştirme kooperatifinin barınaklarında Tekin Yönezer'in ahırına gidiyoruz. Hayvan barınakları yapılmış ama toplamı 2 kilometreyi bulmayan yol öylesine bozuk ki, barınaklara ulaşabilmek neredeyse mucize…
 
İki kilometrelik yol…
Derin çamurlara bata-çıka, Kangal'a özgü olduğu söylenen  "Akkaraman" koyunlarından ve Kilis beyazı keçilerinden oluşan sürüyü görüyorum. Hayvanların besin değeri olmayan geleneksel saman ağırlıklı beslenmesine üzülmemek elde değil… Tekin Yönezer,  500 liraya alınan tokluların şimdi 300 liraya satılamadığını anlatıyor; yolun durumunu, yem bulma sıkıntılarını, yemlerin çok pahalı olmasına çözüm bulunmasını istiyor; bir sihirli elin kendilerine kadar ulaşmasını bekliyor. 
 
Bugünün fiyat-maliyet dengesi ile hayvancılığı sürdürmenin zorluklarını elini taşın altına sokmuş birinin duyarlılığı ile anlatıyor.
Yapıları güzel ama içine doldurulan hayvan ve besleme sistemlerinde eksiklikleri bulunan büyük baş hayvan ahırlarını da dolaşıyoruz.
Fırtınalı bir sabah gittiğimiz Kangal'dan güneşli bir bahar günü aydınlığında dönüyoruz  Sivas'a akşam saatlerinde. Zihnimde hep aynı soru var: İletişimin alabildiğine kolaylaştığı günümüzde, Kangal'da oturan ve yörede zenginlik üretmek isteyen insanlara "doğru iş yapma yöntemini" öğretmenin maliyeti çok mu yüksek?  
İnsanlarımızın yarattığı başarısız örnekler nedeniyle girişimcilik ruhlarını karartmanın vebali, günahı yok mu? Kim bu günahların muhatabı, kim?
 
Tüm yazılarını göster