Kan kokulu topraklar

Bence “Kan Kokulu Topraklar” tanımı en iyi tanımdır Ortadoğu toprakları için. Çünkü o topraklarda kan kokusu hiç eksik olmadı. Olmuyor…

Fikret AYDEMİR fikret.aydemir@dunya.com

Bence “Kan Kokulu Topraklar” tanımı en iyi tanımdır Ortadoğu toprakları için. Çünkü o topraklarda kan kokusu hiç eksik olmadı. Olmuyor…

İnsanlık tarihinin başlangıcından bu yana kan eksik olmadı Ortadoğu’da. Bu nedenle toprakları kan kokar her daim. Paris’te yaşayan sosyolog-gazeteci Kenize Murad on yıl önce yazdığı kitapta Ortadoğu’da neden kan kokusunun hiç eksik olmadığını anlattı.

Osmanlı Padişahı Dördüncü Murat’ın torunu Selma Sultan’ın kızı olan Kenize Murad, intihar komandolarının aileleri ile görüşerek yazdığı kitabında Ortadoğu’nun haritasını çıkarttı. Bugün yine her dakika kan dökülüyor İsrail ile Filistin’in yer aldığı bulunduğu Ortadoğu topraklarında. Gazze, I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz kuvvetlerine teslim oldu ve İngiliz Mandası altında Filistin'in bir parçası haline geldi. 1967 yılında İsrail tarafından Altı Gün Savaşı sonucu ele geçirildi.

1993 yılında, Gazze yönetimi Filistin Ulusal Yönetimi'ne geçti. 2007 yılında yapılan seçimlerden sonra Hamas (İslami Direniş Hareketi) yönetimine geçen Gazze o tarihten beri İsrail tarafından abluka altında tutuluyor. Batı Şeria ise I. Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasının ardından İngiltere Mandası altına girdi.

Birleşmiş Milletler (BM) 1947 yılında Filistin'i Yahudiler ve Araplar arasında bölüştürmeye karar verdi. 1948'de İsrail’in kurulmasının ardından çıkan Arap-İsrail Savaşı’nda Batı Şeria Ürdün tarafından ele geçirildi ve 1950'de de ilhak edildi. 1967'deki Altı Gün Savaşı’nda İsrail Batı Şeria'yı işgal etti. 1988 yılında Ürdün Batı Şeria üzerindeki iddialarından vazgeçti ve tüm haklarını Yaser Arafat’ın lideri olduğu Filistin Kurtuluş Örgütü’ne devretti.

Batı Şeria 2007 seçimlerinde El-Fetih (Filistin Kurtuluş Hareketi) yönetimine geçti. İslami Direniş Hareketi Hamas, hem Amerika Birleşik Devleti (ABD) hem de Avrupa Birliği (AB) tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Hem AB’nin hem de ABD’nin terör örgütleri listesinde yer alıyor. Terör örgütü listesinde yer alan bir yapı ile diplomatik ilişkilerin olması düşünülmez, düşünülemez.

Ben sana mecburum bilemezsin…

 Aslında hiç konduramıyorum ama Atilla İlhan’ın “Ben sana mecburum bilemezsin” dizeleri tam da bu durumu anlatıyor. Hamas’ın Netanyahu’ya ve Netanyahu’nun da Hamas’a nasıl da mecbur bilemezsiniz…

“Bir Arap Tarihi: Diktatörler” kitabının yazarı Chams Eddine Zaougui, hem İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun hem de Hamas’ın birbirlerine “mecbur oldukları”nı anlatıyor. Tunuslu yazar Chams Eddine Zaougui Hamas’ın varoluşunun Netanyahu’ya, Netanyahu’nun varoluşunun Hamas’a bağlı olduğunu vurguluyor. Kökten dinci bir örgüt olan Hamas’ın diğer grupları “ılımlı ve laik” bulduğunu söyleyen Zaougui, Hamas’ın “bir işgalciye ihtiyaç” duyduğunu vurguluyor.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun hakkında üç ayrı yolsuzluk davasının bulunduğunu ve davaları ertelemenin yolunun da Hamas’a dolayısıyla Filistin’e saldırmasından geçtiğini ileri sürüyor. Faturasını ise her zaman olduğu gibi yine halk ödüyor…

Mezhep çatışmasının sonucu

İsrail’in Filistin’e saldırmasına Arap dünyası genelde “sessiz” kalıyor. “Dikatatörler” kitabının yazarı Chams Eddine Zaougui’ye göre Fas, Sudan ve Körfez ülkeleri İsrail ile ilişkilerini “normalleştirmek” adına sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri medyasında bu konuda neredeyse hiç haber yapılmadığına dikkat çeken yazar, Arap ülkelerinin İran rejimi tehlikesi karşısında İsrail ile hareket etmekten yana olduğunu söylüyor. Şiiler ve Selefiler arasında ki çekişme “düşmanımın düşmanı dostumdur”a kadar geldi kan kokulu topraklar Ortadoğu’da…

Tüm yazılarını göster