Her 10 Kasım sabahı, bir millet olarak kalbimizde hissettiğimiz derin bir hüzünle uyanıyoruz. Bugün, her yıl olduğu gibi 10 Kasım’da, ulusun her bir köşesinden aynı anda hissedilen derin bir sessizlikte buluşuyoruz. Bu sessizlik, bize, bir halkı yeniden ayağa kaldıran, bir ulusun ruhunu tekrar inşa eden Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasını hatırlatıyor.
Bugün, sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalini değil, aynı zamanda onun bıraktığı mirası, hayata geçirdiği devrimleri ve hepimizin hayatına kattığı eşsiz değişimi de anmak en büyük görevimiz. Atatürk, bize sadece bağımsız bir ülke bırakmadı; aynı zamanda kadınları özgürleştiren, toplumsal yaşamda hak ettikleri yeri almalarını sağlayan bir ışık yaktı. Atatürk’ün vizyonu yalnızca bağımsız bir Türkiye değil, aynı zamanda güçlü, özgür, eşit haklara sahip kadınlarla yükselen bir toplumdu.
Çünkü Atatürk, kadınları özgürleştirmenin, bir toplumun özgürleşmesi anlamına geldiğini görmüş bir liderdi. Bugün, iş hayatında, akademide, sanatta ve siyasette varlık gösteren kadınlar olarak, onun bize verdiği değeri ve sorumluluğu hissediyoruz. Atatürk, kadının sadece evde değil, kamusal alanda da yer almasının gerektiğini savundu. Bu savunu, bizlere cesaret ve güç vermeye devam ediyor.
Cumhuriyet devrimlerinin en önemli hedeflerinden biri, kadınların eğitim, çalışma ve siyasette eşit birer birey olabilmesiydi. Atatürk’ün “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!” sözleri, sadece bir temenni değil; bir vizyondu. Bu vizyon, kadınları ekonomik ve sosyal hayata katmanın ne kadar önemli olduğunu bilen bir liderin, ileri görüşlülüğünü temsil ediyordu. Bugün modern Türkiye’nin eğitimli, çalışkan ve güçlü kadınları olarak, Atatürk’ün açtığı yolda yürüyoruz ve bu yolu daha da ileriye taşımak için çabalıyoruz.
Kadın hakları konusunda dünyadaki pek çok ülkeden önce adımlar atan Türkiye’nin Cumhuriyet’i kuran kadroları, kadınların toplumda özgür, bağımsız ve aktif bir rol oynaması gerektiğini çok iyi biliyordu. Seçme ve seçilme hakkının birçok devletten önce kadınlara verilmesi, yalnızca bir yasal düzenleme değil; kadınların demokratik yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline getirildiğinin simgesiydi. Bu hak, birçok Batı ülkesinden önce kadınlarımızın siyasi yaşamda var olmasını sağladı. Bugün hala o cesur kadınların izinden gidiyoruz.
Atatürk, kadınların eğitimde de eşit bir şekilde yer alması gerektiğini savundu ve eğitim reformlarının her bir adımı aynı zamanda kadının toplumdaki yerini güçlendirme çabasının bir yansımasıydı.
Kadınların ekonomik hayata katılımı da Atatürk döneminde büyük bir dönüşüm yaşadı. Kadınlara mülkiyet hakkı tanıyarak, ekonomik bağımsızlıklarını sağlamalarına olanak tanıdı. Kadınların çalışan, üreten ve ekonomik gelişmeye katkı sağlayan bir eko-sistemin parçası olabilmesi için yine çağının ilerisinde çabalar gösterdi.
Bugün, Türkiye’de eğitimde, bilimde, sanatta ve iş dünyasında başarılarıyla öne çıkan binlerce kadın, Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemeye devam ediyor.
İşte bu yüzden, her 10 Kasım’da Atatürk’e duyduğumuz özlemin yanında, biz kadınlar için özel anlamı da minnetle anıyoruz. Bu 10 Kasım’da da Atatürk’e bir kez daha şükranlarımızı sunarken, onun bize miras bıraktığı idealleri yaşatacağımıza söz veriyoruz. Biz kadınlar, Cumhuriyet’in ilkelerine sahip çıkarak, onun izinde yürümeye, onun açtığı yolda daha da ileriye gitmeye devam edeceğiz.
Atatürk’ün ışığı sönmez bir meşale gibi yolumuzu aydınlatmaya devam ettikçe, kadınların gücü ve azmi bu ülkeyi ileriye taşıyacaktır. Teşekkürler Atatürk, bize sadece bir Cumhuriyet değil, özgürce nefes alabildiğimiz bir gelecek ve eşitlik hayalini de armağan ettin. Senin yolunda, senin ideallerinle, yarınlara umutla bakıyoruz.