Kadının hatırı, arabamızdan sonra geliyor

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Usta şair Nazım Hikmet, Kurtuluş Savaşı Destanı’nda cepheye kağnılarla cephane taşıyan kadınların çektikleri cefayı anlatırken, o fedakarlığı gösteren kadınların aile ve toplumdaki yerini, “Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” diye tarif etmişti. Aradan neredeyse 100 yıl geçti, öküzün yerini traktörler, atın-eşeğin yerini otomobiller aldı. Refah, eğitim, kültür, iletişim, ulaşım, o günlerde akıl almayacak kadar değişti. Ancak kadının yeri, bunlarla karşılaştırılamayacak kadar geride kaldı.

Eğitimde, istihdamda, siyasette, sosyal hayatta, kültürde, bürokraside, akademide, aile içinde, yönetim kademelerinde kadın ile erkek arasında 21. yüzyılın gerçekleri ve gerekleriyle baktığımızda kabul edilemeyecek bir uçurum var.

Türkiye İstatistik Kurumu 2012 yılı verilerine göre evine yaklaşık olarak asgari ücret kadar bir para giren yoksul nüfusun yüzde 13.1’nin bulaşık makinesi varken yüzde 14’ünün otomobili var. Deposuna yakıt koyacak parayı bulacakları bile şüpheli olan yoksullar, bulaşık makinesinden önce otomobil almaya bakıyorlar. Bu fark geçen yıllarda daha yüksekti. 5 yıl öncesine gidildiğinde 2007’de yoksul nüfusun sadece yüzde 3.1’inin bulaşık makinesi varken, otomobili olanların oranı yüzde 9.1’di. Ailede kadının hayatını kolaylaştıran bulaşık makinesinden önce otomobilin geliyor olması, kadının yerinin hala “öküzümüzden sonra” geldiğinin bir ifadesi. Bulaşık makinesi yerine otomobile öncelik verilmesi, erkeğin arzularının tartışmasız önde olduğunun ve aile bütçesinde harcamalara karar vermede kadının pek söz hakkının olmadığının bir göstergesi.

Aile içinde kadını ezen bu dengeyi yaratan nedenler, çok daha geniş bir boyuta yayılan sorunların bir parçası. 2012 yılında bile hala 25 yaş üzerindeki kadınların yüzde 10.7’si okuma yazma bilmiyor, yüzde 9’u ilkokuldan bile mezun değil. 25 yaş üzeri kadınlardan yüzde 40’ı sadece ilkokul mezunu.

Bu durum istihdama çok daha acı bir şekilde yansıyor. Dün yayınlanan verilere göre 2013 yılında çalışma çağındaki kadınların sadece yüzde 27.1’inin bir işi var. Bu oran, erkeklerin yarısından bile az. Üstelik çalışıyor gözüken kadınların yüzde 31.5’i ücretsiz aile işçisi. Kadınların yüzde 19.6’sı nitelik gerektirmeyen işlerde çalışıyor.

Kadınlarda işgücüne katılma oranı, erkeklerden 40.7 puan daha düşük. Buna rağmen kadınlarda işsizlik oranı erkeklerden 3.2 puan, tarımdışı işsizlik oranı ise 7.3 puan daha yüksek. Bu durum kadınların düşük ücret ve güvencesiz çalıştırılmasını kolaylaştırıyor. Erkeklerde yüzde 30.2 olan kayıtdışı istihdam oranı, kadınlarda yüzde 52’yi buluyor. Siyasette de durum farklı değil. Mecliste kadınların oranı, sadece yüzde 14.4. Yerel yönetimlerde belediye başkanlarının binde 9’u, belediye meclislerinin yüzde 4.2’si, il genel meclislerinin ise sadece yüzde 3.3’ü kadın. Böyle olunca siyasal iktidar, kadının kürtajına da, doğuracağı çocuk sayısına da karışmaya yeltenebiliyor.

21. yüzyılın ikinci on yılının ortasında, karşımızdaki manzara böyle. Bu nedenle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü ancak yüzümüz kızararak kutlayabiliyoruz.

Tüm yazılarını göster