Kadının adı yoksa, Türkiye’nin de adı yok

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Siyasi iktidar, 2023 hedefinin Türkiye’yi dünyanın en büyük 10. ekonomisi yapmak olduğunu neredeyse 10 yıldır bir propaganda aleti olarak kullanıp duruyor. Bu hedefin gerçekleşmeyeceğini, başta iktidarın kendisi olmak üzere, rakamlardan haberi olan herkes biliyor. 

Ancak halk açısından asıl önemli olan da dünyanın kaçıncı büyüğü olmamız değil, ne kadar refah, huzur ve barış içinde olduğumuz. Ekonominin büyük olması belki iktidar sahiplerine daha fazla güç kazandırıyor, ama bu topluma da güç kazandırdığı anlamına gelmiyor.

Bu nedenle Türkiye’nin dünyanın neresinde olduğuna bakarken ekonomisinin büyüklüğünden çok kişi başına gelir düzeyi, gelir dağılımı, eğitim, sağlık, istihdam, işsizlik, enflasyon gibi göstergelere bakmak gerek. Tabii Türkiye özelinde artık daha hayati hale gelen hukuk, barış ve huzur ortamına da bakmak zorunlu oldu.

Olaya bu göstergelerle bakınca dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye, ekonomisinin büyüklüğüyle karşılaştırılamayacak kadar alt sıralara düşüveriyor. Üstelik toplum için daha önemli olan bu sıralamalarda, Türkiye ya yerinde sayıyor ya da geriye gidiyor.

Türkiye’yi temel refah göstergelerinde dünya sıralamalarında geride kaldığı birçok konunun ana faktörlerinden birisi kadının toplumdaki ve ekonomideki yeri. Kadınların ekonomideki dışlanmışlığı ve toplumsal eşitsizliği, gelir dağılımından kişi başına gelire, enflasyondan istihdam oranına kadar birçok göstergenin dünya ölçeğinde yerlerde sürünmesine yol açıyor.

Türkiye Dünya Ekonomik Forumu için hazırlanan cinsiyet eşitliği endeksi 2015 sıralamasında 145 ülke arasında 130. sırada yer alıyor. Daha da yüz kızartıcı olanı Türkiye’nin 2014’te 142 ülke arasında 125. olmasına rağmen bir yılda 5 basamak birden düşmüş olması.  Türkiye bu endekste Cezayir, Birleşik Arap Emirlikleri, Zambia, Tacikistan, Bangladeş, Gana gibi ülkelerin altında yer alıyor.

Kadın eşitsizliğini derinleştiren ve kemikleştiren en önemli ekonomik-sosyal faktör, kadının çalışma hayatının dışına itilmiş olması. Eurostat verilerine göre kadınların işgücüne katılım oranında da, istihdam oranında da Türkiye, Avrupa ülkelerinin açık ara altında yer alıyor. 

15-64 yaş arası kadınlarda işgücüne katılım oranı, AB’de ortalama yüzde 66.5, son sıradaki Lüksemburg’da yüzde 52.2, Türkiye’de ise yüzde 33.6. 20-64 yaş arasında AB ortalaması yüzde 70.6’ye çıkıyor, Türkiye ise yüzde 35.8’lerde sürünüyor.

Kadınlar arasındaki istihdam oranı, 20-64 yaş grubu için AB’de ortalama yüzde 63.5 düzeyinde. Türkiye’de ise bu oran yüzde 31.6.

Sayfadaki tabloda TÜİK verileriyle hesaplanmış 2015 yılı göstergeleriyle istihdamdaki kadın-erkek eşitsizliğinin boyutu görülüyor. 15 yaş üzerindeki kadınların sadece yüzde 27.45’i bir işte çalışıyor. Bu oran erkeklerde yüzde 65 düzeyinde. 

Üstelik çalışan kadınların yüzde 28.15’i ücretsiz aile işçisi. Ücretsiz aile işçilerini hariç tutarsak kadınların sadece yüzde 19.72’si kişisel olarak kazanç elde ettiği bir işte çalışıyor. Bu 5 kadından 4’ünün ekonomik olarak bağımlı olduğu anlamına geliyor. Buna bir de kadınların işte daha düşük ücretlerle çalıştığını eklemek gerekiyor.

Yüzümüz kızararak da olsa tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.


 

Tüm yazılarını göster