İyimser haberler ve kötü işaretler

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Son zamanlarda medyadaki haber kalabalığının büyük bölümü, artık büyük çapta işin başa düştüğü bir konjonktürde bir bakıma sevindirici bir şekilde iyimser ve umut var tonlar taşıyor. Ancak bu olumlu havanın sağlam analizlere ve projeksiyonlara dayandığı kuşkulu. Muhtemelen eğitim sistemimizin bize hediyesi olan kestirmeci ve yüzeysel akıl yürütme yönteminin rehaveti, bizi külfetli ve soğuk planlama ve senaryo çalışmalarından uzak tutuyor. Kamu ve özel kesimde ve akademyadaki entelektüel birikim de, olan biteni anlamaya çalışmaktan kafasını kaldırıp, münferit bazı iyi niyetli girişim dışında, mevcut dengesizliklerin ve darboğazların kaynağını oluşturan üretici işletmelerimizin ve çalışma yaşındaki işgücümüzün mevcut durumunun ayrıntılı fotoğrafına ve gelecek tasarımına ışık tutamıyor. Geçtiğimiz yıllarda bu açıdan başlatılması ümit veren sanayi envanterinin son durumu da, yine stratejik bir yenilenme işareti veren son teşvik sistemi esaslarının ayrıntısı da, kendi inisiyatifimizle hazırlayacağımız için ayrı bir önem taşıyan orta vadeli programımız da henüz belli değil.

İyimser ama gerçekçi olmalıyız

İşin ilginç tarafı, ülkenin potansiyeli ve çeşitli vesilelerle kanıtlanmış esnekliği, kötümser olmaya da kesinlikle izin vermiyor. Sadece güçlerimizi de, zaaflarımızı da spot altına koymaya, onları nasıl şekillendirip iyileştireceğimize dair yol haritamızı belirlemeye üşeniyor gibiyiz.

Oysa dünya öyle bir hızla dönüyor ve evriliyor ki, geçmişteki on yıllarda hatta yüz yılda uğradığımız gecikmeleri dahi nispeten kısa bir sürede, bir ya da iki on yılda telafi etme fırsatıyla karşı karşıya da gelebiliriz, işi oluruna bıraktığımız takdirde daha da geriye düşebiliriz. Bu nedenle hem kısa ve orta, hem de uzun vadeli sorunlarımızla eşanlı uğraşma alışkanlığı edinmemizde, şablon ve sloganlarla yetinmeyip ortak çıkarlarımıza odaklanmamızda büyük yarar var.

Sözgelişi gevşek para ve maliye politikaları ile karar birimlerinin beklentileri ve güven eksikliği bir ölçüde düzeldi, ama bu, büyüme sürecinin başlamasına yetmez. Bunun için üretim kapasitesinde, iç ve dış tasarruflarla beslenecek yatırımda artışa ihtiyaç var. Bu amaçla belirleyeceğimiz stratejilerde, hem doğal kaynaklarımızın ve ulusal paramızın kısıtları gibi zaaflarımızı, hem de bol ve esnek ama donanımı eksik işgücümüz  ya da hanehalkı borcumuzun düşüklüğü gibi avantajlarımızı özenle dikkate almalıyız.

KOBİ yaklaşımında yetersizlik

Gelin görün ki öyle yapmadığımızı gösteren işaretler az değil. Son zamanlarda çokça konuştuğumuz KOBİ sorununu ele alalım. Aslında işletmelerimizin yüzde 98'inden fazlasını oluşturan, üstelik büyük çoğunluğu 10 kişilik istihdam kapasitesinin altında ve mikro işletme niteliğinde olan KOBİ'leri tartışmak, bir yerde Türk ekonomisini ve büyüme perspektifini tartışmak demek. Oysa sorun sanki marjinalmiş ve yardıma muhtaç küçük bir kesime destek verilmesiymiş gibi ortaya konuyor.

Bu arada KOBİ ismi altında tek bir tipte işletme yapısından söz edilip edilemeyeceği, farklı yapıda işletmeler söz konusuysa bunların hepsinin sorun ve ihtiyaçlarının, hem de katkılarının aynı olup olmadığı irdelenmiyor. Oysa Türk ekonomisinin genel performansı ve kalıcı büyüme stratejileri açısından KOBİ sorunsalının önemi ve işlevi, bu irdeleme yapılmadan, doğru bir şekilde anlaşılmaz.

Ölçekleri birbirine benzese de KOBİ'lerin büyük bir bölümü az sayıdaki büyük işletmenin dağıtımcısı/bayisi ya da tedarikçisidir. Bir de daha bağımsız karakterde, yerel ya da küresel pazar için doğrudan üretim yapan işletmeler vardır ki bunlar büyüme dinamikleri ve yapısal dönüşüm açısından özel önem taşıyan ve farklı öncelikleri olan daha sınırlı bir gruptur. Kalan bölüm ise daha ziyade ayakta kalma çabası içindeki, özel nitelikli mal ve hizmet üretmeyen, esnaf irisi bireysel teşebbüslerdir. Bu farklı segmentlerin sorunları da ihtiyaçları da farklıdır; dolayısıyla bunların herbirine verilecek destek te farklı nitelikte, yönde ve yoğunlukta olmalıdır. Yine aynı nedenlerle bu işletmeler için düşünülen teşvik mekanizmaları da daha incelikli ve çoklu kritere dayalı olmalıdır.

Esnek çalışma bir ihtiyaç

Bir başka olumlu haber de kısa zamanda gölgelendi. Önemine uzun zamandır değindiğimiz esnek çalışma mevzuatı konusunda nihayet bir girişim yapıldı ve "geçici istihdam büroları" ile ilgili tasarı yasalaştı. Ama hemen arkasından kopan ve objektif eleştirilerden çok "kölelik" gibi hamasi bir edebiyata bu ve belki onu takip edebilecek başka yenilikleri kurban etme riski taşıyan gürültüyü anlamak zor.

İnsanların çok daha yüksek bir yaşama standardına sahip olduğu gelişmiş Batı ülkelerinde bile yaygınlaşan esnek çalışma yöntemlerinin, bizim gibi rekabetçiliği aksatan en önemli faktörün işgücü maliyeti olduğu, işsizlik oranının gizlisi saklısıyla yüzde 30'lara yükseldiği, yatırım maliyetinin işgücü verimliliğini hayati ölçüde önemli kıldığı bir ülkede, hem de kriz bu yapısal darboğazı daha da dramatize etmişken böyle bir direncin dayanağı yok. Kuşkusuz sosyal güvenlik ile ilgili bir eksik varsa tamamlanabilir, ama hızla artan işgücümüze hem iş fırsatı, hem de verimli olma imkanı tanımamız şart. Tam istihdam varsayımları üstüne kurulu mevzuat ile ilanihaye gidemeyiz.

Tüm yazılarını göster