İyi uykular, tatlı rüyalar

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI ismetozkul@gmail.com

Dünya ekonomisini hem global ölçekte hem de ülkeler düzeyinde derinliğine izleme şansına sahip olan belki de tek kurum olan IMF her yayınladığı Dünya Ekonomik Görünümü raporunda, büyüme konusunda biraz daha kötümserleşiyor. 

2014 Ekim’inde açıklanan Dünya Ekonomik Görünümü raporunda IMF, dünya ekonomisinin 2016’da yüzde 4 büyüyeceği tahminini yapmıştı. Ocak 2015’teki güncellemede IMF global büyüme tahminini 0.3 puan düşürerek yüzde 3.7’ye çekti. Ekim 2015’te yayınlanan yeni raporda IMF’nin global büyüme tahmini bir tık daha gerileyerek yüzde 3.6’ya çekildi. Bu raporu Ocak 2016’da güncellenirken 2016 yılı için yapılan büyüme tahmini yüzde 3.4’e kadar düşürüldü. 

IMF bir yandan global büyüme tahminlerini adım adım aşağı çekerken, diğer yandan global riskler konusundaki uyarılarının dozunu da adım adım artırıyor. Davos’ta yapılan ve dünya ekonomisinin liderlerini ve analistleri bir araya getiren Dünya Ekonomik Forumu’na da bu tedirgin hava damga vurdu. 

Oysa 2014’te petrol fiyatlarında başlayan düşüşün dünyada tüketicilerin harcanabilir gelirini artırarak global büyümeye destek vereceği, dünyanın en önemli ekonomik gücü olan ABD’deki ekonomik canlanmanın global ekonomiye lokomotif olacağı düşünülüyordu. Ancak evdeki hesap çarşıya pek uymadı. 

IMF’nin ve diğer uluslararası kurumların yaptığı analizlerde artık öne çıkan şey ABD Merkez Bankası’nın (FED) faiz artırım sürecinin sıcak para akımlarında yarattığı ve yaratacağı ters akımların, başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere dünyanın geri kalan bölümünde yaratacağı tahribat. 

Önceleri olumlu bir gelişme olarak değerlendirilen petrol fiyatlarındaki düşüş, şimdi daha çok bir risk unsuru olarak öne çıkıyor. Petrol ve ona bağlı olarak emtia fiyatlarının düşmesi, petrol ve emtia ihracatçısı ülkelerin ekonomilerini sarsıyor. FED faiz artışının yarattığı etki ile bu da birleşince ortaya yıkıcı sarsıntılar çıkıyor. 

Bunlara bir de belki de 2016’nın en önemli kaygı konusu olarak Çin ekonomisindeki yavaşlama ve riskler ekleniyor. 

Avrupa Merkez Bankası ile Japonya genişlemeci para politikaları izlerken FED’in ters yönde hareketinin yarattığı bilinmezlikleri de not etmek gerekiyor. 

Suriye krizi, IŞİD belası, globalleşen terör, Rusya-Ukrayna krizi, Balkanlar’da tırmanan gerilim, Suudi Arabistan-İran gerilimi, Kuzey Kore sorunu, Çin Denizi gerilimi, büyüyen göç ve mülteci sorunu, siber savaş tehditleri, iklim değişikliğinin yarattığı sosyal ve ekonomik sorunlar gibi jeopolitik riskleri de ekleyince ortada pembe gözlük takacak hal kalmıyor. 

Ama AKP hükümeti Orta Vadeli Program’da (OVP) başka bir dünya hayal ediyor: “Programın makroekonomik çerçevesi oluşturulurken; dönem içerisinde, belirsizlik ortamının azalacağı, küresel büyümenin tedrici olarak artacağı, ticaret ortaklarımızın ılımlı büyüyeceği, finansal piyasalardaki dalgalanmaların ve jeopolitik risklerin azalacağı, Fed’in faiz artırımlarının tedrici olacağı ve bu kararların ekonomimiz üzerindeki etkisinin sınırlı kalacağı, büyümenin finansmanında yurt içi tasarrufl arla birlikte yabancı sermaye girişinin belirli bir katkıyı sağlayacağı, dış ticaret hadlerimizde göreli bir iyileşme olacağı varsayılmıştır.” 

Ne diyelim? İyi uykular, tatlı rüyalar.

Tüm yazılarını göster