İyi ki çalışmak isteyenimiz fazla değil!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Kurumsal olmayan nüfus, yani askerde, huzur evlerinde, hapishanelerde olanlar dışında kalan nüfus ocak ayı itibariyle 74 milyon. Bu nüfusun 55.2 milyonu 15 ve daha yukarı yaştaki nüfustan oluşuyor. 

İşte bu 55.2 milyonun 27.3 milyonu çalışmak istiyor, 27.8 milyonu ise işgücü piyasası dışında bulunuyor, yani çalışmak istemiyor. 
 
TÜİK’in dün açıkladığı ocak ayı verilerine göre, çalışmak isteyenlerin oranı, yani işgücüne katılma oranı yüzde 49.5 düzeyinde. Yüzde 50.5, yani çalışabilir nüfusun yarıdan fazlası ise işgücü piyasasına girmiyor. İşgücüne katılma oranı, erkeklerde yüzde 70.4, kadınlarda yüzde 29.3 düzeyinde bulunuyor.
 
Çalışmak isteyen 27.3 milyonun 24.4 milyonuna iş bulunabilmiş, 2.9 milyon kişi ise işsiz.
 
28 milyon kişi niye çalışmak istemiyor?
 
Çalışmak istemeyenlerin sayısını verdik, 27.8 milyon kişi. Peki bu insanlar neden çalışmak istemez ki, ekonomik durumları çok mu iyi, paraya ihtiyaçları yok mu?
 
Çalışmak istemeyen 27.8 milyon kişinin 11.7 milyonu “ev işleriyle meşgul” diye tanımlanıyor ve tümü kadın. Bu kadınların hepsi ev kadını mı, yoksa bir kısmı da “hayırlı bir kısmet beklentisi” ile evde oturan genç kızlar mı, artık orasını bilemeyiz.
Toplamda daha sonra 4.5 milyonla eğitimine devam edenler,3.8 milyonla emekliler, 3.6 milyonla çalışamaz durumda olanlar geliyor. 
 
İş aramayıp çalışmaya hazır olanların sayısı 2.3 milyon. Bu kişilerin 820 bini iş bulma umudu olmayanlardan oluşuyor. 
 
Çalışmak isteyenler 1 milyon artsa… 
 
Girişte belirttik; işgücüne katılma oranı toplamda yüzde 49.5, erkeklerde yüzde 70.4, kadınlarda yüzde 29.3 düzeyinde. Bu oranlar AB ülkelerinde ortalama olarak toplamda yüzde 65-70 arasında. Oran erkeklerde yüzde 75, kadınlarda yüzde 60 dolayında bulunuyor. Hatta bazı İskandinav ülkelerinde kadınlardaki oranın erkeklerdeki oranı aştığı da biliniyor.
 
Bizde tam 27.8 milyon kişi, gerekçelerini biraz önce özetledik, işgücü piyasasının dışında. Bu 27.8 milyon kişinin yalnızca 1 milyonu, bir anda işgücü piyasasına girse ve bu 1 milyon kişiye iş bulunamasa, ne olur?
 
İşgücü 27.3 milyondan 28.3 milyona; istihdam 24.4 milyonda sabit kaldığına göre işsiz sayısı da 2.9 milyondan 3.9 milyona çıkar… İşgücüne katılma oranı yüzde 49.5’ten yüzde 51.3’e, işsizlik oranı da yüzde 10.6’dan yüzde 13.7’ye yükselir.
 
Dikkat edin, işgücüne katılma oranımız yüzde 51.3’le Batı ülkelerinin hala çok çok gerisinde, ama bu işgücü bile bizi işsizlikte nerelere götürüyor…
İşte o yüzden diyoruz ya “İyi ki çalışmak isteyenimiz fazla değil” diye…
 
Son 22 ayın en yükseği
 
İşsizlik oranı ocak ayında yüzde 10.6 olarak gerçekleşti ve son 22 ayın en yüksek düzeyine çıkmış oldu. İşsizlik oranı aralık ayında yüzde 10.1, geçen yılın ocak ayında ise yüzde 10.2 düzeyinde bulunuyordu. 
 
Ocak ve şubat ayları, mevsimsel etkenlere bağlı olarak işsizlik oranının en yüksek gerçekleştiği aylar. Biliniyor ki bu aylarda tarım ve hizmetler sektörlerinde istihdam en düşük düzeye geriliyor, bu yüzden de işsizlik oranı artıyor.
 
Dolayısıyla bu yıl şubat ayında da işsizlik oranının yüzde 10.6 dolayında oluşması kesin gibi.
 
 
 
 
Bütçe açığında fark giderek kapanıyor
 
Maliye Bakanlığı’nın açıkladığı mart ayı bütçe gerçekleşmesi, dünün bir başka önemli verisiydi. Bütçe açığında dikkati çeken çok belirgin bir durum var; geçen yıla göre olan değişim giderek bozuluyor. Bakın ne olmuş:
 
Bütçe ocak ayında 5.9 milyar lira fazla vermişti. Bu rakam, geçen yılın aynı ayındaki 1.7 milyarlık fazlaya göre yüzde 241 artış anlamına geliyordu. 
 
Şubatta fazla açığa dönüşüverdi. Şubat bütçesinde 1.4 milyar lira açık oluştu. Bu açık, 2012’nin şubatındaki 2.6 milyarın yüzde 45 altındaydı.
 
Marta geldik, açık 5.4 milyara fırladı. Üstelik, geçen yılki açık da neredeyse yakalandı. Bütçe geçen yıl martta 5.5 milyar açık vermişti, dolayısıyla açıktaki azalmanın oranı yüzde 2.6’da kaldı. 
 
Ama yine de ilk çeyrek itibariyle geçen yıla göre çok iyi bir gerçekleşme var. 2012’nin ilk çeyreğinde 6.4 milyar lira olan açık, yüzde 86 azaldı ve bu yıl 898 milyon lirada kaldı.
 
İthalat tırmanışta mı?  
 
İthalata ilişkin öncü gösterge, ithalde alınan KDV’nin düzeyi. Detaya inmeden değerlendirirsek, ithalat alıp başını gidecek demektir. Çünkü ithalde alınan KDV mart ayında 5.7 milyar lira oldu ve geçen yıla göre yüzde 37.9 arttı. İlk üç aydaki gerçekleşme de 14.8 milyar ve artış yüzde 36.1. 
 
İlk çeyrek itibariyle TL’de dolar ve euroya karşı bir değer kaybı da yok ki bu artışı kur değişimiyle izah edebilelim. Öyleyse geriye ithalat artışı kalıyor. Ama bakıyoruz, ilk iki aydaki ihracat ocakta yüzde 7.6 ve şubatta yüzde 9 olmak üzere toplamda yalnızca yüzde 8.3 artmış. 
 
Bu durumu nasıl izah edeceğiz ya da edebilecek miyiz? Elbette bir izah var. Botaş’ın ithalattan doğan birikmiş KDV borcu bulunuyordu. Botaş, bu yıl 1 milyar lira dolayında bir ödeme yaptı. İşte bu rakam sayesinde ithalde alınan KDV yüzde 36-37 dolayında arttı, ancak toplam ithalat artışı çok daha düşük kaldı.
 
Bu arada dahilde alınan KDV ve mart ayında oranı düşük olsa da ÖTV’de ortaya çıkan artışlara dikkat! Dahilde alınan KDV ilk çeyrekte yüzde 17.2, ÖTV yüzde 29.6 arttı. Dahilde alınan KDV’deki mart ayı artışı ise 26.8’i buldu.  
 
Faizde yüzde 48.5 artış 
 
Bütçe ocakta fazla, şubatta açık, martta daha çok açık verdi. Marttaki açıkta faiz giderinin yüzde 48.5 artış göstermesi de önemli bir etki yaptı. Geçen yıl martta 3.3, bu yıl ise 4.9 milyar lira faiz ödendi. 
 
Faiz dışı dengede de geçen yıldan az olmakla birlikte açık verildi. Geçen yılın mart ayında 2.2 milyar lira olan faiz dışı açık, bu yıl 460 milyon liraya geriledi.
 
 
 
Tüm yazılarını göster