İyi ki 2001 krizini yaşamışız!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ ala.aktas@gmail.com

Tuhaf bir teselli gibi görünüyor değil mi; doğru, haklısınız. Hani Türkçemizde bir atasözü var ya, "bir musibet, bin nasihatten iyidir" diye, aslında aynen o durum söz konusu. 2001 kriziyle öyle bir musibet yaşadık ki, binlerce nasihate bedeldi.

Düşünebiliyor musunuz, biz 2000 ve 2001 yıllarını kapsayan ve 2001 yılının şubat ayında köklü ekonomi politikası değişiklikleriyle noktalanan kriz sürecini yaşamamış olsaydık, bankacılık sistemimizi ıslah etmeye yanaşır, hatta bırakınız yanaşmayı düşünür, böyle bir revizyona gereksinim duyduğumuzun idrakine varır mıydık… 1999 yılından itibaren 2000 ve 2001'i de kapsayan süreçte yirmi kadar bankaya el koymak durumunda kalmasaydık, bu bankalar için milyarlarca liralık ve milyarlarca dolarlık kaynak aktarmak durumunu yaşamasaydık, o radikal adımları atar mıydık… İşte o yüzden, 2001 krizi için şimdi "iyi ki yaşamışız" deme durumuna geldik.

2000 ve 2001 yıllarını ufak bir sarsıntıyla atlatmış olsaydık, bankacılık kesimine dönük köklü iyileştirici adımları atmaya gerek duymayacaktık, bu kesin. 2001 sonrasındaki süreci çok daha kolay yaşardık zaten, ta ki küresel krize kadar.

ABD'nin, Avrupa'nın çürük elma konumundaki bankalarının halini görüyoruz. Ve daha da önemlisi bu bankaların yol açtığı krizin tahribatını hem gözlüyor, hem de yaşıyoruz. Bizim finans sisteminde sorun yok, öyle olduğu için de küresel krizde tüm dünya finans sistemi çatırdarken, biz sapasağlam ayakta durabiliyoruz.

Küresel kriz, bize bankacılık sistemi yönüyle uğramadı. Bundan dolayı da ne bir bankaya el koymak gerekti, ne de kaynak aktarmak. Bu sayede Hazine'ye ek bir yük binmesi söz konusu olmadı.

Kriz sürecinde bankalar reel sektöre karşı ketum bir davranış içine girdi, kredileri geri çağıranlar oldu, taze kaynak kullandırma konusunda doğal olarak çok daha titiz davranışlar sergilendi. Düşünebiliyor musunuz, bu durum bankaların mali yapıları güçlüyken yaşandı. Ya bir de bankacılık sistemi yalpalıyor olsaydı, acaba reel sektöre bakış nasıl olurdu, reel sektör ne hallere düşerdi…

ABD'nin bizim tüm bankacılık sistemimizi adeta cebine sığdırabilecek büyüklükteki bankaları sallandı, bazıları da yok oldu gitti. Avrupa, aynı akıbete uğramamak için çok uğraştı, ama başarılı olamadığını görüyor ve yaşıyoruz. Bankaları kurtarmak için atılan adımlar, döndü dolaştı kamu borcu olarak çıktı AB ülkelerinin karşısına.

Önce sanıldı ki sorun yalnızca Yunanistan'ın sorunu ve bu ülke kurtarılınca her şey yoluna girecek. Sorunun Yunanistan'la sınırlı kalmayacağı anlaşılınca çembere bu kez yalnızca İspanya ve Portekiz'in girdiği düşünüldü; ama, sorun birkaç ülkenin sorunu değildi ki… Sorun aslında ülke bazında görülüyordu, ama giderek euro sorununa dönüşüyordu.

Avrupa'daki sarsıntı daha ne kadar derinleşecek, kestirmek kolay değil. Ama bizim bu sarsıntıdan çok etkileneceğimiz açık. Yunanistan krizi patlak verdiğinde, bu duruma için için sevinenler olduğuna dikkat çekmiş ve uyarmıştık; komşudaki yangın bize sıçramasa bile dumanı nefes almamızı zorlaştırır, diye. Korktuğumuz başımıza geliyor. Almanya da dahil, neredeyse tüm Avrupa ülkeleri harcamaları kısıcı önlemlere yöneliyor; bizim bundan etkilenmememiz mümkün olabilir mi?

Neyse ki bu etki, ağırlıklı olarak reel kesimle sınırlı kalacak. Elbette Avrupa'daki durumun, bizim finans sistemimiz üstünde kaynak maliyeti yönüyle sınırlı da olsa etkisi görülecek. Ama, Avrupa'daki gibi bir kriz kesinlikle yaşanmayacak.

Hani biz "iyi ki 2001 krizini yaşamışız" diyoruz ya, ABD ve Avrupa da önceki yıllarda 2008'den görece daha küçük çaplı bir finansal darboğaz yaşamış olsaydı ve bankacılık sistemlerini ıslah etseydi, kim bilir belki de küresel kriz bile söz konusu olmayacaktı.   

Tüm yazılarını göster