İthalat

Ferit Barış PARLAK AYRINTI ferit.parlak@dunya.com

Cari açıkta yeni/yine rekor geldi.

***

Verimlilikteki dezavantaj, döviz kurundaki avantajı sildi.

İthalat artmaya devam etti.

'Yine' ucuz ithalat nedeniyle, yerli üreticiler 'yine' kolayı seçti.

Bu 'kolaycılık' spora kadar sıçradı.

Spor kulüplerinin yöneticileri, "Yerli pahalı, yabancı ucuz" dedi.

Aynı yöneticiler, bir yabancı futbolcunun sadece tazminatının maliyetine 'spor okulu' açmayı,Türk sporcu yetiştirmeyi aklına bile getirmedi.

Federasyonlar da, taraftar da bu gidişe alkış tuttu.

Sadece geçtiğimiz hafta, milyonlarca dolar harcadığımız Guti ve Hiddink paralarını alıp gitti.

Daha önce de yüzlercesi o paraları hiç etti.

Ve A Milli FutbolTakımı, Hırvatistan'a elendi.

'Yine' bıçak kemiğe dayandı.

***

Futbolda ithalat…

Baskette ithalat…

Voleybolda ithalat…

Atletizmde ithalat…

Halterde ithalat…

Boksta ithalat…

Ata sporumuz güreş kalmıştı, onda da başlamışız, tam bir 'tulûat'.

***

Takım sporlarında da sorunluyuz, bireysel sporlarda da…

***

Çünkü spor:

Sağlığın (İlaçlara para harcamamanın…);

Verimliliğin (Daha az maliyetle daha fazla üretimin…);

Geliştirebilmenin (Uzağında olduğumuz teknolojiyi üretebilmenin…);

Paylaşımcılığın (Toplumsal refahı sağlayabilmenin…);

Sorumluluğun (Maddi ve manevi zararlara ulaşmayı baştan engellemenin…);

Cesaretle karar alabilmenin (Yanlışta ısrar etmemenin…)

Çalışkanlığın (Başkalarından beklememenin, rekabetin…);

Kısacası iyi yaşam için olması gereken her şeyin kapısıydı.

***

Spordan uzağız ya:

Yardımlaşmayı da onun için bilmiyoruz.

Halden anlamaya, empatiye de onun için uzağız.

Onun için furyalar cehennemindeyiz.

O nedenle bıçak kemiğe dayanmadan atım atmıyoruz.

Sorumluluktan kaçıyoruz, cesaretle karar alamıyoruz, aldığımız yarım yamalak kararları da uygulamada güçlük çekiyoruz…

***

Çocukken, mahalledeki ilkokulun bahçesinde top oynamaya, 2-3 topla giderdik.

İlkokulun görevlisi topu eline geçiripkeserse, diğer toplarla devam edebilelim diye.

Bir kulağımız ilkokul hizmetlisinin ayak sesinde, bir gözümüz okulun kapısında, sporumuzu tamamlardık!

3 bin öğrencisi olan Adıyaman Lisesi'nin futbol sahasına ise sivri ve büyük çakıl taşlar döktürülmüştü.

Tenefüslerde ve hafta sonlarında kimse top oynamasın diye.

Kapalı salona ise giriş yasaktı.

Duvarlar kirlenebilir, camlar kırılabilir endişesiyle.

Bu arada Adıyaman Lisesi Müdürü'nün görevi, saçları 5 numarayı geçen öğrencilere makas atmaktı.

Öyle tanımış, öyle adlandırmıştık onu, "Makasçı…"

O okuldan, o şartlardan binlerce öğretmen, binlerce doktor, binlerce avukat, binlerce mühendis çıktı.

İstisnasız hepsi, makası nereye yediklerini sonradan anladı!

Dönenler oldu memleketlerine…

Adıyaman Lisesi'nin çakıllı, ayak kıran futbol sahasına halı sahalar inşa ettirdiler…

İlkokullarda 'gülle atma', 'tenis', 'yüzme' gibi alanlarda şampiyonalar düzenlenmesine ön ayak oldular…

"Okul bahçeleri ne kadar kalabalıksa, hizmetliler o kadar ödüllendirilecek" kampanyası başlattılar…

Binlerce öğretmenin, doktorun, avukatın yanında binlerce sağlıklı, vizyonu olan, başkasının avcuna bakmayan, sorumluluk sahibi, paylaşımcı, rekabetçiçocukların yetişmesine ön ayak oldular.

Adıyaman'da, rüyalarını 'sırtını devlete dayayan mesleklerle' süslemeyen çocuklar da var artık.

Tüm yazılarını göster