İşyeri birimlerinin "görece özerkliği"

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ rustu.bozkurt@dunya.com

Yerleşmiş bir kurum olan Şişecam'da birlikte çalıştığım arkadaşların hepsi anımsayacaktır; "…karar verici ben olsam, bu kurumda yıllarını vermiş insanların son senesini boşa çıkarır; anılarını ayrıntı biçimde ak kağıt üstüne karar lekeler halinde dökmelerini zorunlu hale getiririm" derdim. Ülkemizi yabancı ülkelerde temsil etmiş olan bazı büyükelçilerin anılarını yazmalarının ne denli önemli olduğunu anlatır; bazı iş insanlarının anılarını kamuoyuna yansıttıkları kitaplarını da alkışladım. Bugün de o tür anıların tarih bilinci yaratmadaki önemine inanıyorum. Anıların artmasının toplum için yarar üreteceğini düşünüyorum.

Bir toplum anılarını yazacak özgüvene kavuştuğunda, hataları ve başarıları ile yüzleşme özgüvenine kavuşmuş olur.

Özellikle anı yazarken insanların nesnel olmaktan çok öznel davranacağını ileri sürer; gerçeğin çok net biçimde sergilenemeyeceği tezini savunabiliriz. Anıların öznel anlatımlar olması bir eksikliktir; ama ayni dönemi anlatan beş öznel anıyı bir araya getirdiğinizde ortaya çok nesnel bir kesit çıkarabilirsiniz.

Özgüveni olan kurumlar yıllarını o kurum içinde harcamış, deneyim ve birikimlerini o kurumda sağlamış olan insanların "örtük bilgilerini" mutlaka "açık bilgiye" dönüştürmeli ki, geçmişin karar ve kurumlarından gerekli dersleri çıkararak, daha sağlıklı bir gelecek inşa edebilelim.

Şişecam Dergisi'nden sorumlu olduğum dönemde, üst düzey ya da orta kademe yöneticilerle söyleşiler yaparak çok ilkel anlamda da olsa bir "sözlü tarih" denemesi yaptım. Prof . Önder Küçükerman ülkemizde camı tanıtan kapsamlı bir kitap yazdığında, dipnotlara baktığımda o bilgilerden geniş ölçüde yararlanmıştı. Çok derinlikli olmasa da, küçük bir sözlü tarih denemesinin bu denli yararlı sonuç üretmesi, anıların yazılması konusundaki düşüncelerimi iyice pekiştirdi.

Öğretici olacağına inandığım bir başka görüşü daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Özellikle Merkez Bankası özerkliğinin tartışmaya açıldığı bir dönemde; kurumlar içinde "birimlerin özerkliği"nin ne anlama gelebileceğini, bir de bizim aktaracağımız yönüyle değerlendirirsek yararlı olabilir sanırım.

Genel müdüre bağlanmalı

Büyük kurumlarda "planlama birimleri"nin doğrudan genel müdürlere ya da genel müdür yardımcılarına bağlanarak "görece özerk" hale getirilmelerini 1970'lı yılların sonlarında yazdığım makalelerde işlemeye başlamıştım. Daha sonra Şişecam'da planlama bölümündeki deneyimlerim, ülkemizin sosyo-kültürel arka planında, planlama birimlerinin görece özerk hale getirilmesinin ne denli önemli olduğunu sayısız örnekle zihnimde perçinlendi.

Bir kere ülkemizde büyük bir işyerinde iş bulma kolay değil. Bu nedenle, planlama uzmanlarının en saydam ortamlarda doğru bildikleri ile söyledikleri arasında makası kapatmak kolay olmuyor. Alternatif iş imkanlarının sınırlı olması, herkesin de kahraman cesareti gösterememesi nedeniyle, gerçek anlamda yönetişimi kurumun bünyesine sindirmek istiyorsanız; yatırım kararlarına esas raporları hazırlayan plancılara iş güveni yaratan bir mekanizma oluşturmanız gerekir.

Plan fikrine gerçek anlamda inanan yöneticiler, "aykırı düşüncenin zenginlik kaynağı" olduğunu göz önünde tutarak, planlama birimlerini görece özerk konumda tutma özeni gösterir.

Yalıtım tehlikesi

Bütün canlı organizmalarda üreme, mutasyon, ayıklama, yalıtım ve işbirliği aşamalarından geçen bir evrim süreci vardır. Eğer tepedeki yönetici plan fikrine inanmıyor; pragmatizm ve sığlığın kolaylığını tercih ediyorsa, "yalıtım eğilimi" güç kazanır. Kendine güveni olmayan yöneticiler, toplantılarda "gereksiz tartışma" yapıldığını, "boşa zaman harcandığını" ileri sürerek; üst yöneticilere böylesi telkinlerde bulunarak, önce "katılım tabanını" daraltmanın, giderek, birkaç kişilik "dukalıklar" oluşturmanın yolunu bulabilir. Oysa bir toplantının verimini belirleyen üst yöneticidir. Gündemi doğru belirliyorsa, konularla ilgili ön hazırlıkları raporlar haline getirtip tartıştırıyorsa; yönetim metotları ile konu dışına çıkmaları asgari düzeye indirmeyi beceriyorsa, geniş katılım hiçbir sakınca yaratmaz; tam tersine, kurumda gerçek potansiyelleri olan insanları öne çıkmasının ortamını hazırlar.

Bırakınız büyük kamu kurumlarını, bir firma ölçeğinde bile görece özerk birimlerin yarattığı çok olumlu gelişmelere daha sonraki yazılarda sıkça dönüşler yapacağız. Görece özerk birimlerin kaynak kullanımında yarattığı rasyonelliğin bütün yönlerini tartışmamız gerekiyor. Kriz sonrası büyüme sürecinde, ciddi öngörülere, önlemlere, fizibilitelere ve yatırımlara ihtiyacımız var... Özgür tartışma olmadan böyle bir ihtiyaç karşılanamaz.

Tüm yazılarını göster