İstihdam darboğazı

Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Türkiye'nin uzun vadeli ve yapısal sorunları, kısa vadeli ve konjonktürel kısıtların bazen boğucu hale gelen gölgesinde yeterince algılanıp tartışılamıyor. Oysa konjonktür etkilerine daha az yakalanmanın ya da bunları daha kolay atlatmanın yolu tam da bu uzun soluklu sorunların çözümü ile ilgili.

Sözgelişi koşullar değiştikçe ülkenin politika seçeneklerinin sınırlı olmasında bu durumun payı büyük. Enflasyonun belli bir düzeyin altına düşürülmesinde, bütçe dengesinin uzun süre korunmasında büyük güçlük çekilmesi de bundan. Bu konularda bir başarı umudu belirdiğinde, bu defa dış ticarette ya da cari dengede açığın kronik nitelik kazanması da aynı nedenle. Krizin en korkutucu sonucu olarak artması beklenen işsizlik de yüzde 10'un altında tutulmasında büyük zorluk çekilen, gizli işsizlik dikkate alındığında yüzde 20'leri, genç işsizliği bağlamında yüzde 30'ları bulan özelliğiyle yapısal niteliği ağır basan bir sorun durumunda.

İşsizlikte yapısal sınır

Oysa son kırk yılda bir türlü tam anlamıyla doldurulamayan strateji/vizyon boşluğuna ve yönetim hatalarına rağmen Türkiye'nin hâlâ göreceli olarak yıldızı parlak ülkeler arasında sayılmasının en önemli nedeni, önümüzdeki otuz yılı aşkın dönemde sahip olacağı büyük potansiyel işgücü avantajı. Rusya ve hatta Çin gibi BRİC ülkelerinin dahi sahip olmadığı bu avantaj, ancak bu nüfusa yılda şimdilik 700.000 iş yaratılması halinde gerçekleşecek. Bu ise yılda yüzde 7 büyüme oranını sürdürebilmemiz halinde mümkün.

Böyle bir büyüme oranı bir yandan iç tasarruf oranının üstünde bir yatırım tutarını, öte yandan bu yatırımın ihtiyaç duyduğu donanıma sahip işgücü yetiştirilmesini gerektiriyor. Buna karşılık, potansiyel büyüme oranını yakaladığımız ender dönemlerden biri olan 2002-2007 döneminde dahi resmi işsizlik düzeyi yüzde 10'un çok az altına düşürülebildi. Gelişmiş ülkelerde bu düzeyin yarısı bile bir resesyon belirtisi sayılıyor. Şimdi ise krizin süresine bağlı olarak bu oranın tehlikeli bir biçimde yükselmesi sözkonusu.

Demek ki konjonktürden bağımsız, bir anlamda doğal bir işsizlik düzeyi ile birlikte yaşıyoruz. Kapasite kullanımı en üst düzeye yaklaştığında bile devam eden ve en az yüzde 7-8 düzeyinde olduğu anlaşılan bu işsizlik, yapısal bir darboğaza işaret ediyor. Yeterli teknik ve mesleki beceri birikiminin olmadığını gösteren bu darboğaz, kısaca eğitim açığı ya da yetersizliği diye adlandırılabilir.

Eğitimde ve istihdamda sorunlar

Bu yetersizlik, hem nitelik hem de nicelik boyutları olan, dolayısıyla çok ciddi bir strateji ile yaklaşılması gereken bir sorun. Nicelik yönünden açığı gidermek için eğitime ayrılan kaynakların ciddi bir şekilde katlanarak artırılması, vakıf gibi özel inisiyatiflerin üniversite öncesinde de vergi ve kredi teşvikleriyle yaygınlaştırılması, meslek okullarının çoğaltılıp üniversite zorunluluğunun azaltılması gibi bir dizi planın ayrıntısıyla tasarlanıp uygulanması gerekiyor. Nitelik boyutu daha da zorlu: Bütün eğitim sistemine hakim temel paradigmaların dönüştürülmesine, analitik düşünce ve muhakeme yeteneğinin ve matematik mantığın yerleştirilmesinin hedeflenmesine esnek ve yenilikçi işgücü eğitimine ağırlık verilmesine ihtiyaç var. Üstelik hem gelişmiş ülkelerden, hem yeni parlayan ülkelerden yararlanılacak çok sayıda örnek var: ABD, Japonya, İsveç, İrlanda, Singapur hatta kısmen Hindistan gibi.

Eğitim sürecinde yükün büyük bölümü ve politika geliştirme görevi kuşkusuz kamunun sırtında; ama bu büyük işgücü potansiyelini istihdam edecek olan özel kesim. Bizim o bakımdan da sorunlarımız var. Öncelikle işletmelerimiz, yapısal ve tarihsel nedenlerle, insan sermayesine, özellikle nitelikli işgücüne, rekabetin baskısını hissettikleri 90'lı yılların ortalarına kadar yeterli önemi vermemişlerdir. Öte yandan büyük çoğunluğu yetersiz sermaye ve finansman yapısında ve optimal ölçek büyüklüğünün altında olduğundan nitelikli işgücü için çekici de değildir. Ayrıca ellerindeki işgücünü daha verimli kullanmayı sağlayacak delegasyon ve katılımcılık kültürü de yeterince kökleşmemiştir. İş ve vergi mevzuatımızın, kıdem tazminatı ve istihdam maliyeti yönünden yarattığı caydırıcılık da cabası.

Çözüm, krizde de başlayabilir

Kimbilir, bazen normal zamanlarda ihmal ettiğimiz yapısal sorunları, krizden korunma saikiyle daha iyi fark etmemiz, yani tabir caizse bir taşla iki kuş vurmamız da mümkün. Böylece, aslında krizler bitse de devam edecek yapısal darboğazlarımızın, bu arada asgari işsizlik düzeyinin düşürülmesine yardım edecek politika açılımları gündeme gelebilir.

Bu açıdan geçen yılın mayısında genç ve kadın istihdamını özendirmek için yürürlüğe konan ilk umut verici düzenlemenin ardından, şimdide hazırlıkları tamamlanmış olan yeni teşvik unsurlarıyla bir yandan işletme ölçeklerinin artırılmasının ve şirketlerin defter değerleri değil, piyasa değerleri üzerinden birleşmesinin, diğer yandan yüksek tutarlı ve asgari istihdam şartlarını taşıyan yatırımların ilk uygulama yılından başlayarak (yani yatırım indirimine benzer şekilde) teşvikinin kararlaştırılması çok isabetli. İnternette ÖTV'nin indirilmesi de bilgi teknolojisi ile ilgili eğitim öncelikleri yönünden doğru bir adım. İşsizlik Fonu'nun işten çıkarmaları önlemek için kullanılmasının düşünülmesi ise, sorunun kısa vadede derinleşmesini önleyebilir.

Çözüm için umut hep vardır, yeter ki öncelikleri iyi saptayalım!...

DATE:20-01-096219-1043-80

İstihdam darboğazı

ASLINA BAKARSANIZ / Adnan NAS

Türkiye'nin uzun vadeli ve yapısal sorunları, kısa vadeli ve konjonktürel kısıtların bazen boğucu hale gelen gölgesinde yeterince algılanıp tartışılamıyor. Oysa konjonktür etkilerine daha az yakalanmanın ya da bunları daha kolay atlatmanın yolu tam da bu uzun soluklu sorunların çözümü ile ilgili.

Sözgelişi koşullar değiştikçe ülkenin politika seçeneklerinin sınırlı olmasında bu durumun payı büyük. Enflasyonun belli bir düzeyin altına düşürülmesinde, bütçe dengesinin uzun süre korunmasında büyük güçlük çekilmesi de bundan. Bu konularda bir başarı umudu belirdiğinde, bu defa dış ticarette ya da cari dengede açığın kronik nitelik kazanması da aynı nedenle. Krizin en korkutucu sonucu olarak artması beklenen işsizlik de yüzde 10'un altında tutulmasında büyük zorluk çekilen, gizli işsizlik dikkate alındığında yüzde 20'leri, genç işsizliği bağlamında yüzde 30'ları bulan özelliğiyle yapısal niteliği ağır basan bir sorun durumunda.

İşsizlikte yapısal sınır

Oysa son kırk yılda bir türlü tam anlamıyla doldurulamayan strateji/vizyon boşluğuna ve yönetim hatalarına rağmen Türkiye'nin hâlâ göreceli olarak yıldızı parlak ülkeler arasında sayılmasının en önemli nedeni, önümüzdeki otuz yılı aşkın dönemde sahip olacağı büyük potansiyel işgücü avantajı. Rusya ve hatta Çin gibi BRİC ülkelerinin dahi sahip olmadığı bu avantaj, ancak bu nüfusa yılda şimdilik 700.000 iş yaratılması halinde gerçekleşecek. Bu ise yılda yüzde 7 büyüme oranını sürdürebilmemiz halinde mümkün.

Böyle bir büyüme oranı bir yandan iç tasarruf oranının üstünde bir yatırım tutarını, öte yandan bu yatırımın ihtiyaç duyduğu donanıma sahip işgücü yetiştirilmesini gerektiriyor. Buna karşılık, potansiyel büyüme oranını yakaladığımız ender dönemlerden biri olan 2002-2007 döneminde dahi resmi işsizlik düzeyi yüzde 10'un çok az altına düşürülebildi. Gelişmiş ülkelerde bu düzeyin yarısı bile bir resesyon belirtisi sayılıyor. Şimdi ise krizin süresine bağlı olarak bu oranın tehlikeli bir biçimde yükselmesi sözkonusu.

Demek ki konjonktürden bağımsız, bir anlamda doğal bir işsizlik düzeyi ile birlikte yaşıyoruz. Kapasite kullanımı en üst düzeye yaklaştığında bile devam eden ve en az yüzde 7-8 düzeyinde olduğu anlaşılan bu işsizlik, yapısal bir darboğaza işaret ediyor. Yeterli teknik ve mesleki beceri birikiminin olmadığını gösteren bu darboğaz, kısaca eğitim açığı ya da yetersizliği diye adlandırılabilir.

Eğitimde ve istihdamda sorunlar

Bu yetersizlik, hem nitelik hem de nicelik boyutları olan, dolayısıyla çok ciddi bir strateji ile yaklaşılması gereken bir sorun. Nicelik yönünden açığı gidermek için eğitime ayrılan kaynakların ciddi bir şekilde katlanarak artırılması, vakıf gibi özel inisiyatiflerin üniversite öncesinde de vergi ve kredi teşvikleriyle yaygınlaştırılması, meslek okullarının çoğaltılıp üniversite zorunluluğunun azaltılması gibi bir dizi planın ayrıntısıyla tasarlanıp uygulanması gerekiyor. Nitelik boyutu daha da zorlu: Bütün eğitim sistemine hakim temel paradigmaların dönüştürülmesine, analitik düşünce ve muhakeme yeteneğinin ve matematik mantığın yerleştirilmesinin hedeflenmesine esnek ve yenilikçi işgücü eğitimine ağırlık verilmesine ihtiyaç var. Üstelik hem gelişmiş ülkelerden, hem yeni parlayan ülkelerden yararlanılacak çok sayıda örnek var: ABD, Japonya, İsveç, İrlanda, Singapur hatta kısmen Hindistan gibi.

Eğitim sürecinde yükün büyük bölümü ve politika geliştirme görevi kuşkusuz kamunun sırtında; ama bu büyük işgücü potansiyelini istihdam edecek olan özel kesim. Bizim o bakımdan da sorunlarımız var. Öncelikle işletmelerimiz, yapısal ve tarihsel nedenlerle, insan sermayesine, özellikle nitelikli işgücüne, rekabetin baskısını hissettikleri 90'lı yılların ortalarına kadar yeterli önemi vermemişlerdir. Öte yandan büyük çoğunluğu yetersiz sermaye ve finansman yapısında ve optimal ölçek büyüklüğünün altında olduğundan nitelikli işgücü için çekici de değildir. Ayrıca ellerindeki işgücünü daha verimli kullanmayı sağlayacak delegasyon ve katılımcılık kültürü de yeterince kökleşmemiştir. İş ve vergi mevzuatımızın, kıdem tazminatı ve istihdam maliyeti yönünden yarattığı caydırıcılık da cabası.

Çözüm, krizde de başlayabilir

Kimbilir, bazen normal zamanlarda ihmal ettiğimiz yapısal sorunları, krizden korunma saikiyle daha iyi fark etmemiz, yani tabir caizse bir taşla iki kuş vurmamız da mümkün. Böylece, aslında krizler bitse de devam edecek yapısal darboğazlarımızın, bu arada asgari işsizlik düzeyinin düşürülmesine yardım edecek politika açılımları gündeme gelebilir.

Bu açıdan geçen yılın mayısında genç ve kadın istihdamını özendirmek için yürürlüğe konan ilk umut verici düzenlemenin ardından, şimdide hazırlıkları tamamlanmış olan yeni teşvik unsurlarıyla bir yandan işletme ölçeklerinin artırılmasının ve şirketlerin defter değerleri değil, piyasa değerleri üzerinden birleşmesinin, diğer yandan yüksek tutarlı ve asgari istihdam şartlarını taşıyan yatırımların ilk uygulama yılından başlayarak (yani yatırım indirimine benzer şekilde) teşvikinin kararlaştırılması çok isabetli. İnternette ÖTV'nin indirilmesi de bilgi teknolojisi ile ilgili eğitim öncelikleri yönünden doğru bir adım. İşsizlik Fonu'nun işten çıkarmaları önlemek için kullanılmasının düşünülmesi ise, sorunun kısa vadede derinleşmesini önleyebilir.

Çözüm için umut hep vardır, yeter ki öncelikleri iyi saptayalım!...

Tüm yazılarını göster