İstemsiz kavança…

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

Yelken sever okurlarımız bilirler rüzgarı arkadan aldığınız geniş apaz ve pupa seyirleri uzun süreli yolculuklar için en rahat seyirlerdir. Heyecan arayan yelkenciler tarafından sıkıcı bulunsa da arkadan gelen rüzgar sizi hedefinize konforlu ve görece hızlı bir şekilde götürür. 

Ancak bu seyirlerin temel riski rüzgar ile yelken arasındaki ahengin bozulup istem dışı kavança yenebilmesidir. Rüzgar aniden yön değiştirirse ve/veya dümenci bir hata yaparsa bumba bir taraftan diğerine sert bir şekilde geçerek tayfaları yaralayabilir veya ekipmana zarar verebilir. 

İstemsiz kavançayı önlemenin en kolay yolu rotamızı en az manevra ile en güvenli şekilde gidebileceğimiz şekilde belirlemektir. Bunu yapma imkanınız olmadığı ve rüzgarın istikrarlı olmadığı durumlarda ise dümeni bumbanın gittiği yönün tersine hızla çeviren bir refl eks geliştirmemiz gerekir. 

Nereden çıktı bu yelken muhabbeti diyenler için lafı daha fazla uzatmadan konuya geleyim. Türkiye ekonomisi 2015 yılına düşük petrol fiyatları, küresel defl asyon tehdidi ve bol likiditeyi arkasına alarak konforlu bir pupa seyri ile girdi. 

Tek yapmamız gereken düşük petrol fiyatlarının cari açığı ve enflasyonu aşağı çekmesine izin veren görece sıkı bir para ve maliye politikası uygulamaktı. Bu sayede enflasyon görünümündeki düzelmeye paralel faizlerin düşürüldüğü kendi kendini besleyen olumlu bir döngü yaratabilecektik. 

Merkez Bankası seneye böyle bir söylem ile başladı. Enflasyon görünümündeki iyileşmeye paralel kademeli olarak sene başından beri politika faizini 8,25’ten 7,50’ye, üst bandı 11,25’ten 10,75’e indirdi. Merkez Bankası gelişmekte olan ülkelere portföy girişlerinde oynaklığın arttığı ve petrol fiyatlarının yükseldiği bir ortamda kabul edilebilir bir risk alarak kademeli bir şekilde faizleri gevşetmeye başladı. Ancak kademeli faizi indirim süreci hükümet yetkililerini ve Cumhurbaşkanı’nı mutlu etmek için yeterli olmadı. 

İhracat pazarlarının zayıf olduğu bir konjonktürde iç pazarın canlanmasını isteyen hükümet yetkilileri Merkez Bankası’ndan faizleri daha hızlı hızla düşürmesini istedi. Haziran ayında yapılacak ve Başkanlık sistemine geçiş için referanduma dönüşen genel seçimler öncesinde faiz oranlarının düşmesi hükümet için büyük önem taşıyordu. 
Ancak politikacıların göz ardı ettiği iki önemli konu var. Sermaye hareketlerinin serbest ve finansman ihtiyacının yüksek olduğu bir ekonomide Merkez Bankası para politikasını piyasa kurallarına göre belirlemek zorunda. 

Gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının bozulduğu bir ortamda Merkez Bankası para politikasını gevşetirse bunun bedelini Türk lirasının şiddetli değer kaybı olarak öderiz. Türk lirasının değer kaybı verim eğrisini dikleştirerek para politikasının istem dışı sıkılaşmasına neden olur. 

Nitekim istem dışı kavançayı yedik. Hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı tarafından Merkez Bankası’na yapılan sözel müdahaleler Türkiye’nin piyasa kurallarına göre değil keyfi bir şekilde yönetildiği izlenimini vererek Türkiye’ye yönelik algıyı bozdu. ABD dolarının küresel olarak değer kazandığı bir ortamda faizleri düşürüp siyasi risk primini artırınca Türk lirası en çok değer kaybeden gelişmekte olan ülke paraları arasında yer aldı. 

Bundan sonra ne olacak? Türk lirasındaki değer kaybı bir süre sonra enflasyon görünümünü bozarak Merkez Bankası’nın faiz indirim sürecini sürdürmesini zorlaştıracaktır. Merkez Bankası döviz kurundaki yükselişe gecelik faizleri üst banda taşıyarak ve döviz satışlarını artırarak cevap verecektir. 

İçinden geçtiğimiz hassas süreçte hükümet yetkililerinin başta Merkez Bankası olmak üzere ekonomi yönetimine tam destek vermesi büyük önem taşıyor. Yoksa küresel fırtınanın sertleştiği bir ortamda 2015 genel seçimlerine kırık bir bumba ve can kaybı ile girebiliriz.

Tüm yazılarını göster